4 Şubat 2011 Cuma

Transseksüel olma günlüğü 2

30 Temmuz 2010:


“Birkaç gün sonra bir yıldır hormon kullanıyor olacağım. Bir sürü değişmenin olduğu kesin; ama insan kendini her gün gördüğü için tam olarak neyin ne kadar değiştiğini söylemekte zorlanıyor. O yüzden iki fotoğraf koydum karşıma. Alnım daha geniş görünüyor, çenem daha çıkık, belki büyük de, yüzüm daha geniş gibi, daha köşeli; ama öyle çene hattının değişmesinden çok elmacık kemiği, yanaklarda bir değişiklik var... Burnum sandığım gibi enine büyümedi, belki biraz da uzadı, daha sivri, sadece belki...”

(...)

8 Ağustos 2010:

(...)

“İki hafta önce ailemin evine geldim. Artık 1 yıl oldu hormona başlayalı; sesim değişti, sakalım var, e şort giyiyorum… neredeyse 30 yıldır aynı yerde oturuyor annemler... Sitedeki tüm komşular tanıyo çocukluğumdan beri dolayısıyla... Garip- anlamaz bakışlar dolaşıyor üstümde haliyle ara ara...

Annemler utanıyorlar; değil savunmak veya söylemek o bakışlara bile tahammülleri yok. En azından annem için böyle olduğunu bildiğim için komşularla köşe kapmaca oynuyorum... Yaz, herkesler balkonda, balkonlara başımı kaldırmadan gelip geçiyorum; sitede gezinmiyorum, hızlıca girip çıkıyorum.

(...)

Yıpratıcı ama bunu ailem için gocunmadan yapıyorum; çünkü ailemin tek “yatırım”ıyım ve 2 yıldır tüm hayalleri darmaduman.”

5 Eylül 2010:

“Bir trans erkek olarak açık olmak benim için neden önemli'yi tanımadığım birine şöyle anlatmıştım:

... Süreci, ailemin yaklaşımını, hayatımı sordu. Öğrenci ve aktivist olduğumu, adımı alış hikayemi, daha blogda gördüğünüz onlarca şeyi çay eşliğinde, denize bakan bir kantinde anlattıkça anlattım, her sorusunu cevapladım. ...Sevgili mevzusuna geldi konuşma, biraz da flört edesi vardı galiba, peki dedi neden söylemeye devam ediyorsun, anlaşılmıyorsun işte, ben seni biyolojik erkeksin de kadına geçiş yapacaksın sandım hatta, söylemesene niye söylüyorsun, dedi. Çünkü, dedim, benden önce kimse söylemediği için ben dünyada bir tek benim başıma gelen bir felaket olduğunu düşündüm yıllarca yıllarca bilgisiz kaldım, ne yapacağımı bilemedim
bana uygulanan baskının farkına varamadım sadece Bülent Ersoy gibi bir figür olduğu için, bunun kadından erkeğe mümkün olmadığını düşünüyordum intiharı düşündüm, sıkışmış hissettim, kendimi reddettim, kabul etmekte zorlandım... eğer ben görünür olursam, benden sonrakiler bunu yaşamaz veya benden hafif atlatabilir, o yüzden söylemeye devam edeceğim, dedim. Bunca zamandır (ap)açık olmamın da amacı buydu.”

(...)

31 Ocak 2011:

“Doğrudan raporumu almak üzere dekanlık sekreterliğine gittiğimde de beni bekliyorlardı.

Ne zaman bana ulaşan ve süreçle ilgili bilgi almak isteyen bir trans erkek olsa süreçle ilgili en çok ihtiyacı olan şeyin sabır olduğunu söylemişimdir... Benim için iki yıl geride kaldı bile. Nasıl olduğunu blogun tamamını okuduysanız biliyorsunuz. Aileyle yaşanananlar, kamusal alanda yaşananlar, hastane süreçleri, iç dünyam... çok şeyle uğraştım. Bilinmez bulunmaz hastalığımın (Cinsel kimliğiyle bağımsız bir fizyolojik rahatsızlık) da tüm bu süreci daha da zorlaştıran, uzatan bir katkısı oldu. yaklaşık; 25 ay önce üniversite hastanesinde süreci başlattım aralıklarla 7-8 defa psikiyatri görüşmesi yapmış olmalıyım, 18 ay önce hormon kullanmaya başladım ve bugün kurul kararımın imzada olduğu bilgisini aldım. Tabii aslında süreç 18 ay, benim hastalığım yüzünden işin içine bir de başka bölümden alınacak konsültasyon o konsültasyon için yapılması gereken tetkikler girdi, uzadı. Her zaman bir aksaklık çıkabilir, her şey olması gerektiği zaman olur deyip sabrettim ve şimdi başlıkta yazdığım deyimin ikinci bölümü başladı benim için : ) imza işleri bitti biter, şimdi sıra ameliyatlarda...”

Yazılanları metinde değişiklik yapmayarak yalnızca “kısaltarak” editledim. Birinci ağızdan, yaşayanın dilinden, zihninden parçaları sizin zihninize bıraktım. Bundan önce ne düşünüyordunuz bilmiyorum ama anlamak, düşünmek için bu samimi açıklamaların etkisi olacağı, olduğu inancındayım.

Sürecin fikizsel ve psikolojik yanlarını kısa kısa okudunuz yukarıdaki yazıda, tam halleri de tarihlerden kolayca yazıyı bulabileceğiniz blogda* mevcut.

Konunun biraz dramatik olan bölümünü ele aldığımın farkındayım, böyle bir ikilemde hiç mi trajikomik olay olmaz diyenlere ise yine Berk’in cümleleriyle cevap vermek ve yazıyı sonlandırmak istiyorum:

“Sanırım en zoru kadın ve erkek şeklinde bölümlenmiş dünyada hiçbir yere ait olamadığım o geçiş dönemiydi… Erkekler ve kadınlar tuvaletinde aynı cümleyle karşılaşmak: “pardon, yanlış girdiniz galiba”. Birçok kez nüfus cüzdanımı göstermeme rağmen erkek veya tam tersi erkek olduğumu söylememe rağmen kadın gibi davranılmak beni çok yordu. Sadece hitapların değil, insanlara yol verme şekillerinin bile cinsiyetlere göre değiştiğini gördüğüm bu dünyada, cinsiyet geçişi sürecimi tamamlayıp “öteki” olmaktan kurtulsam da (erkekten kadına transseksüellerin aksine kadından erkeğe transseksüeller geçiş sürecini tamamladıklarında biyolojik bir erkekten ayırt edilemezler ve “öteki” addedilmekten büyük ölçüde kurtulurlar) huzur bulamam.... Sadece dezavantajlı konumdaki sosyal statü gruplarının sorunlarının ortadan kaldırılması veya cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet ve cinsiyet, kuşak tahakkümü, etnik kimlik ve ırk, bedensel engellerin toplum hayatına katılmayı engellemesi gibi alanlarda daha fazla özgürlüğe veya imkâna sahip olmak değil; tüm bu ilişkiler bakımından üstünlük/ zayıflık varsayımlarının toplumsal bilinçten silindiği bir dünyada yaşamak istiyorum. Tüm kimliklerimizden önce, insan olarak, aynı haklardan yararlanmanın hepimiz için mümkün olduğu bir dünya…”

*: http://upgradingsouls.blogspot.com/

**: Testesteron

Gamze Kaboğlu - Dipnot.tv

Hiç yorum yok: