tag:blogger.com,1999:blog-27423350839328274632024-03-06T01:02:54.142+03:00VOLTRANSTÜRKİYE'DE TRANS ERKEKLERE AİT BİR FORUMUN EKSİKLİĞİNİ HİSSETTİĞİMİZ İÇİN VOLTRANS GRUBU OLARAK BU BLOGU KURDUK. VOLTRANS GRUBU, BİYOLOJİK OLARAK KADIN OLAN AMA KENDİNİ KADIN OLARAK TANIMLAMAYAN, DÖNÜŞÜM SÜRECİNE GİRMİŞ/GİRMEMİŞ, GİRMEYİ DÜŞÜNEN/DÜŞÜNMEYEN, TOPLUMSAL CİNSİYET KİMLİĞİ GEÇİŞİNDE OLAN, VEYA CİNSİYET KİMLİĞİNİ ŞU ANDA SADECE SORGULAYAN HERKESE AÇIKTIR.Unknownnoreply@blogger.comBlogger65125tag:blogger.com,1999:blog-2742335083932827463.post-14801048937190805472012-04-05T18:56:00.002+03:002012-05-24T12:40:33.312+03:00Film Gösterimleri Başlıyooor<span style="background-color: #9fc5e8;"><span style="font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 14px; text-align: left;">Voltrans düzenli film gösterimleri yapmaya karar verdi, kendi hikayemize yakın filmlerden bir seçki hazırladık ve gösterimlerin ilki bu cumartesi! Daha önce (galiba) hiç gösterilmemiş FUNNY KINDA GUY ile başlıyoruz:<br /><br />Transgender yönetmen Travis Reeves’in ilk uzun metraj belgeseli olan Funny Kinda Guy; İskoç, şarkıcı ve söz yazarı Simon de Voil’in beden geçiş sürecini ilk testosteron iğnesini vuruluşundan itibaren geçen bir buçuk yıl boyunca görmemizi sağlıyor. Simon’un şarkıları eşliğinde geçen film; neşeli olduğu kadar derin ve samimi. Ayrıca film, Melbourne Queer Film Festivali’nde seyircilerden en iyi belgesel ödülünü aldı.</span>
</span><br />
<span style="background-color: #9fc5e8; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 14px; text-align: left;"><br /></span><br />
<span style="background-color: #9fc5e8;"><span style="font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 14px; text-align: left;">Voltrans Film Gösterimi: Funny Kinda Guy (Travis Reeves, 2005)</span></span><br />
<span style="background-color: #9fc5e8;"><span style="font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 14px; text-align: left;">Tarih: 7 Nisan Cumartesi </span></span><br />
<span style="background-color: #9fc5e8;"><span style="font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 14px; text-align: left;">Saat: 14.30</span></span><br />
<span style="background-color: #9fc5e8; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 14px; text-align: left;">Yer: Lambdaistanbul Kültür Merkezi</span><br />
<span style="background-color: #9fc5e8; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 14px; text-align: left;"><br /></span><br />
<span style="background-color: #9fc5e8; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 14px; text-align: left;">Bekleriz, kaçırmayın</span>Berk İnanhttp://www.blogger.com/profile/09949355486777463150noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-2742335083932827463.post-30444305808419720042011-11-16T17:45:00.001+02:002011-11-16T17:46:04.422+02:00Biraz da Müzik - MEN<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/pUCf4-X9eoQ?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
who am I to feel so freeUnknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2742335083932827463.post-9833548885681617152011-11-16T17:40:00.001+02:002011-11-16T17:46:15.815+02:00Biraz da Müzik - MEN<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/qy-SdxWow6E?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
off our backs<br />
<br />
<br />
<br />
<br />Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2742335083932827463.post-38746934090724370572011-09-29T02:07:00.000+03:002011-09-29T02:07:00.644+03:00Geniş Katılımlı Toplantı<span class="Apple-style-span" style="font-size: large;">Yeni sezona sıkı bir giriş yapmaya karar verdik. 02 Ekim 2011 Pazar günü saat 14.00'da İstanbul LGBT'de buluşuyoruz. Trans erkeklik deneyimiyle bağ kuran veya bu konuda kendini sorgulayan tanıdığımız herkese haber ulaşırsa oldukça geniş katılımlı bir toplantı olacak. Duyduk Duymadık Demeyin : ) </span><br />
<br />
Gün: 02 Ekim 2011 Pazar<br />
Saat: 14.00<br />
Yer: İstanbul LGBTT*<br />
<br />
<br />
<br />
<span class="Apple-style-span" style="font-size: x-small;">*Adres: İstiklal'deki Ağa Cami'nden girince 2. sağ sokakta "3. mevki"nin bulunduğu hanın 4. katı. zaten başınızı kaldırırsanız gökkuşağı bayrağını görürsünüz </span>Berk İnanhttp://www.blogger.com/profile/09949355486777463150noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2742335083932827463.post-76625140968456488262011-06-23T11:19:00.000+03:002011-06-23T11:19:18.161+03:0019 Haziran 2011 Trans Onur Yürüyüşü<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiJ_QUBSlreA8_daQHROy33rLZGU_aEGe0LQFW0ePPaQxLQi8XJWErN0KoQJM3YuBX8Qus38F8UB5LTM_nmya3lcPtTM1VV98XJ0i4iiWX9PG7Gl0vzcTbX3wS8qIAP9FfskDndRrTRegqT/s1600/trans+onur3.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiJ_QUBSlreA8_daQHROy33rLZGU_aEGe0LQFW0ePPaQxLQi8XJWErN0KoQJM3YuBX8Qus38F8UB5LTM_nmya3lcPtTM1VV98XJ0i4iiWX9PG7Gl0vzcTbX3wS8qIAP9FfskDndRrTRegqT/s640/trans+onur3.jpg" width="435" /></a></div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2742335083932827463.post-24696763679543790992011-06-23T11:12:00.000+03:002011-06-23T11:12:10.409+03:0017-19 Haziran Trans Onur Haftası Etkinlikleri<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj0q_XFysr8_csI4NWIGa4P21CT411QkQ3REMttYxq8RQCMbRl8t2_o_FLdP7ObxscToZJXVf_slDV_MPhvhwHOKjohGbnziaAXDetXUwk2n-mwonOTqBN0ky-qZ9eYhT_97ckz7kgzHFgV/s1600/trans+onu2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj0q_XFysr8_csI4NWIGa4P21CT411QkQ3REMttYxq8RQCMbRl8t2_o_FLdP7ObxscToZJXVf_slDV_MPhvhwHOKjohGbnziaAXDetXUwk2n-mwonOTqBN0ky-qZ9eYhT_97ckz7kgzHFgV/s640/trans+onu2.jpg" width="436" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2742335083932827463.post-87593564675277736152011-06-13T12:43:00.001+03:002011-06-23T11:15:26.734+03:00Trans Onur Yürüyüşü 2011<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiTlM8RCCKa0idQVbG3VfvirClr-pWkKMQapDfPNK7O95ZD9k8x4kEgsN1z2bEcYH9U9U1K9tiGfII99-hGPnGFobRXSCafnFQOSjejLC8wmJpNs0hYVqDylP295ZJycoNDpYBVsEO_a4gA/s1600/transpride+%25C3%25A7a%25C4%259Fr%25C4%25B1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiTlM8RCCKa0idQVbG3VfvirClr-pWkKMQapDfPNK7O95ZD9k8x4kEgsN1z2bEcYH9U9U1K9tiGfII99-hGPnGFobRXSCafnFQOSjejLC8wmJpNs0hYVqDylP295ZJycoNDpYBVsEO_a4gA/s1600/transpride+%25C3%25A7a%25C4%259Fr%25C4%25B1.jpg" /> </a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://transpride2011.tumblr.com/">transpride2011.tumblr.com </a></div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2742335083932827463.post-6533320871992131342011-04-28T11:21:00.001+03:002011-04-28T11:23:30.321+03:00Amargi'deki ErkekSon zamanlarda feminist hareket içindeki yeni tartışmalardan Amargi içindeki iki senelik karşılıklı sürecimizin çok değerli olduğuna dair inancım bir kat daha arttı. Bunu zaten bir ortamda anlatacaktım ama 8 mart öncesi ve sonrasıdaki tartışmalar çabuklaştırdı. Tabii bugünden geçmiş daha bir farklı gözüküyor, birçok kavram oturmuş ve yeni sorular zihnimde ortaya çıkmış oluyor. Unutmuş olduğum birçok detay da vardır. Umarım bir başkası veya birileri de bu deneyimi kendi bulundukları yerden anlatırlar. Ordan nasıl yaşandığını da merak ediyorum.<br />
<br />
<a name='more'></a><br />
2007’nın sonuna doğru, sonbaharda Amargi’de gönüllü olarak çalışmaya başladım. Bu ilk gelişim değildi, 2001’de de bir süre için Amargi’de yer almıştım ama bir lezbiyen olarak. Dolayısıyla o dönemden beri Amargi’de olanlar beni lezbiyen kimliğiyle tanıyordu. Ben ise birkaç senedir kendimi bir iç değerlendirmeden geçiriyordum. Lezbiyen kimliğinin, dolayısıyla kadın kimliğinin içinde pek rahat hissetmiyordum. Hayatım boyunca böyle hissettim ama bu sese kulak verebilme cesaretini yeni göstermiştim. Zaten biraz da bu arayışın sonucunda gelmiştim buraya.<br />
<br />
2008’de önce birkaç kişiye sonra da bir genel toplantıda herkese trans erkek olarak açıldım. Ortaklaştığımız nokta “kadınlık deneyiminden” geçtiğim için tabii ki burada olacaktım. Açıkçası ilk başlarda bu “kadınlık deneyiminin” neye işaret ettiğini anlamamıştım, bana “sen kadınsın” dendiğini düşünüp paniklemiş ret etme noktasına gelmiştim. Bence hala da zor anlaşılıyor çünkü bunu duyan birçok trans kadın kendisine “erkek, trans erkek de kendisine “kadın” dendiğini, yani kimliğinin tanınmadığını düşünüyor. Doğmadan önce belli bir beklentiyle, doğduktan sonra genital organlarımıza bakılarak kadın veya erkek olduğumuza hükmediliyor ve hiçbir irademiz olmadan bu cinsiyete göre yetiştiriliyoruz. Böylece kimimiz kadınlık, kimimiz de erkeklik deneyiminden geçirilmiş oluyoruz. Biz transların şimdi veya 3.5 yaşındayken de kendimizi nasıl tanımladığımız önemsenmiyor ve görülmüyor. Dolayısıyla evet, bir kadınlık deneyiminden geçtim, kadın olarak algılandığım her yerde de bu deneyimden geçiriliyorum. Bir trans erkek arkadaş bunu “zorunlu kadınlık deneyimi” olarak tanımlamıştı ki bu tanım bana çok daha doğru geliyor. Tabii ki herkes bu tanımın içinde rahat hissetmeyebilir. Bir başka trans erkek buna “trans deneyimi” demeyi tercih etmişti. .<br />
<br />
Genel toplantıda herkes “trans erkek ne demek”, “ben neden açıldım” anlamıştı. Yani ben öyle zannettim. Sonra böyle olmadığı anlaşıldı. Bazıları küçük arkadaş muhabbetlerinde veya atölye çalışmalarında birebir sordukları sorularla anlamadıklarını belli ettiler. Cinsiyet kimliği ve toplumsal cinsiyet kimliği hiçbir yerde çok fazla konuşulan bir konu değil. Üzerine yazılmış çok fazla yayın da yok, haliyle toplumun geneli neyse, onun küçük bir yansıması olan Amargi de öyleydi. Hatta buradaki veya dışarıdaki lbt bireyler de homofobik veya transfobik olabildiğine göre şaşılacak hiçbir şey yoktu.<br />
<br />
Amargi’deki herkes birbirinden farklı geçmişlerden, deneyimlerden geliyorlardı. Bazıları için lezbiyen, gey, biseksüel, transseksüel, transgender kelimeleri çok yeniydi, daha önce hiç karşılaşmamışlardı. Bazıları içinse lgbt bireyleri birlikte politika ürettikleri, dayanıştıkları, arkadaşlık kurdukları insanlardı. Hem açık bir trans olmak hem de konuşmaya açık olmak sizi bir çeşit danışma merkezi haline getirebiliyor. Sorusu olan, kafası karışık olan sizle sohbet etmek isteyebiliyor. Varsın, olsun. Zaman içinde birkaç kişi lezbiyen ve biseksüel olarak açıldı. Bir süre sonra bazı insanlar Amargi’nin nüfusunun çoğunu lbtlerin oluşturduğunu düşünmeye başladı. Şöyle bir diyalog geçmişti ki unutamıyorum. Cinsel şiddet üzerine çalışan grubun toplantısındaydık. Bu altı kişiden biri olan daha önceki Amargi sürecimden de tanıdığım arkadaş –ne güzel farklılıklarımızla bir aradayız, eskiden lbt bireyleri burada kalamıyordu şimdi ise farklı, süper iyi bir şey bu hissiyle- “şurda bir avuç heteroseksüel kaldık” dedi. Bir kişi “beni heteronormativetinin içinde saymayın” diyerek itiraz etti. İki kişi ise “evet ya şurda bir avuç heteroseksüel kaldık” derken gözlerinde ve beden dillerindeki tehdit altında kalmış hissini okuyabiliyordunuz. Zaman içinde karşılıklı muhbabetlerin artmasıyla bakışlar ve bence, hisler de değişti. Benim de bu kişiler hakkında birçok önyargım vardı ama onların yaşam deneyimlerini öğrenince benim de tavrım değişti. Birbirine değmek dedikleri buydu.<br />
<br />
Açılmadan önce karşılaşabileceğim sorular, sözler ve davranışlar konusunda bir iki tahiminim vardı ve bunlar gerçekleşti: Bazıları “düşman gruba” geçtiğim için “kızkardeşliğe ihanet ettiğimi” düşündü ve bozuldu. Feminizm zannedildiği gibi erkek düşmanı değildir ama heteronormatif ve ataerkil sistem kendini kadın ve erkek ikiliği üzerinden yürüttüğü için feminizm de bazı stratejilerilerini bu ikilik üzerinden geliştirmiştir. Kapıdan giren herkesin “kadın” olduğuna dair kesin inanç bu hayalkırıklığının nedenlerinden biriydi. Bu kurumdaki insanların farklı cinsiyet kimliklerine sahip olabileceklerinin fark edilmemesi söz konusuydu.<br />
<br />
Bazıları da “senin benden ne farkın var diye” sordu. Önceleri bu soruya “doğru” cevap verebilmek için çok uğraştım sonra kendimi açıklamak durumunda kalmamın bir şiddet biçimi olduğunu düşünmeye başladım. Hiç kimse trans olmayan bir kadına veya trans olmayan bir erkeğe neden kendilerini “kadın”ya da “erkek” olarak tanımladıklarını sormuyordu. Sadece biz trans bireyler bu soruyla muhatap oluyorduk. Soruyu tersine çevirdim, “senin benden ne farkın var?”. Bir süre düşündü, emin olmayan bir sesle “biyolojiden herhalde” dedi.<br />
<br />
En çok sorulan soru “sence trans kadınlar ve trans erkekler toplumsal cinsiyet normlarını yeniden üretiyorlar mı” sorusu. Bunun üzerine düşündüklerimi Hassas Terazi adlı yazımda yazmıştım ama kısaca cevaplamak istiyorum: herkes kadar üretiyoruz. Daha az veya daha fazla değil. Ben hala bir kadın bedenine sahibim ve “ben trans erkeğim” diyorum. Bu cümleyi her söylediğimde karşımdaki kişi görüntüm, halim ve tavrıma bakıp ikna edilmeyi bekliyor. Bir trans erkek “ben erkeğim” dediğinde düşünüldüğü gibi çevresindeki herkes onu hemen “erkek” olarak kabul etmiyor aksine bazıları onu “geldiği yere geri göndermek” istiyor. Dolayısıyla o bildiğimiz toplumsal cinsiyet normlarını kendimi ifade etmek için kullanmak zorunda bırakılıyorum. Kabul edildiğimi hissettiğim yerlerde bu normlara daha az ihtiyaç duyuyorum.<br />
<br />
Bazıları da “erkekliğin avantajlarından yararlanmak istediğimi”söyledi. Daha burada açılmadan önce bu sorunun bir başka feminist örgütte çalışan bir trans erkek arkadaşa da sorulduğunu duymuştum. Kendi iç sorgulamam süresince çok fazla Türkçe yayına ulaşamadım ama sağolsun Google kardeş önüme bir sürü terim ve yaşam hikayesi yığdı. Özellikle feminist hareket içindeki trans bireylerin hikayelerinde toplumsal cinsiyet normları üzerinden sorulan soruların ortak olduğunu gördüm. Önce ben kendime sordum: erkekliğin avantajları için mi trans erkektim? Sonuçta ben de bu toplum içinde büyüdüm. Annem babam Uranüs gezegeninden buraya gelmediler. Dolayısıyla erkeklerin avantajına olan şeyleri istedim. Elbette çocukluğumdan beri “erkeklere ait olduğu söylenen”, kısaca “erkeklik” denen, öğrendiğim ve bugüne kadar getirdiğim bir dizi davranış ve düşünceye sahiptim, hala da sahibim. Lambdaistanbul deneyimimden ve okuduğum erkeklik üzerine makalelerden farklı erkeklikler olabildiğini gördüm. Ben nasıl bir erkek olmak istiyordum? Ben insanlar üzerinde (kadın ve erkek) tahakküm kuran bir erkek olmak istemediğime karar verdim. Verdiğim kararın hayatımı daha da kolaylaştırmayacağı kesindi. Kendinizi “erkek” olarak kabul ettirmeye çalışırken karşınızdakinin algısına göre o meşhur kodları kullanmak durumunda kalıyorsunuz. Çünkü düz bir cümleyle cinsiyet kimliğinizi söylediğinizde şaşkın veya alay eden bir sırıtmadan başka bir şey göremeyebiliyorsunuz. Evet o sırada erkekliğin avantajından da yararlanmış olıuyorsunuz. Fakat birçok kadın da hem trans olmayan bir birey olmanın avantajından yararlanıyor, hem de çoğu zaman mecburen “kadınlık rollerini” kullanmak durumunda kalabiliyor, feministler de bundan azade değil.<br />
<br />
Bir kadın örgütünde trans erkek olarak açılmanın kendine özgü özellikleri de varmış. Bir kere belli bir nedenle[1] sadece kadınlara açık olan bir mekanı, alanı “işgal” ettiğiniz düşünülebiliyor ve bunun yarattığı bir panik de söz konusu. Sanırım kimse “içeriden” birinin trans erkek olarak açılabileceğini düşünmediği için “faka basmış” hissetmiştir.<br />
<br />
Bir süre üzerime “siz erkekler şöyle şiddet uyguluyorsunuz”, “siz erkekler böyle yapıyorsunuz” cümleleri yağdı. “Dışarıdaki” erkekleri işaret eden ama benim üzerime boca edilen isyankar cümleler. Bütün erkeklerin günahlarını omzumda taşıdığımı hissettim. O andaki hissiyatım bir arkadaşımın anlattığı deneyimine çok benziyordu: Kürt örgütünde çalışan arkadaşıma etnik kökeni “Türk” olmadığı halde örgüttekiler onu egemenin sembolu olarak görüp birlikte ortak ideallere sahip olduklarına inanamamış ve ona karşı şüphe duymuşlardı.<br />
Kendime “lezbiyen” dediğim zamanlarda kimse ne düşündüğümü merak etmemişti ama trans erkek olarak açıldıktan sonra neredeyse herkes benim ev içi emek, şiddet, vs. konularında ne düşündüğümü çok merak ediyordu. Bu insanın üzerinde biraz baskı yaratıyordu. “Yanlış bir şey söylersem yandım” diye endişelenmedim değil. Halbuki, “feministim ve burada çalışmak istiyorum” diyenler olduğu gibi kendini feminist olarak tanımlamayan, feminist ideolojinin ne dediğini bilmeyen kadınlar da Amargi’nin kapısından içeri giriyordu. Belki aynı baskıyı onlar da hissetmişlerdir, kim bilir. Çok uzun süre konuşamadım. Kafam karışmıştı. Bir süre, konuşursam “aa bak erkek ya ahkam kesiyor işte” diye algılanacağından çekindim. Bir de bilmediğin bir konu olarak düşündüğüm için konuşmaktan çekiniyordum.<br />
<br />
Bence Amargi’de (ve aslında feminist harekette) erkek denilince homojen, tek tip bir erkeklik algısı var. Transseksüel erkek, transgender ve trans olmayan erkek[2] arasında fark yokmuş gibi davranılıyor. Ben açılırken kendimi bir transseksüel erkek olarak anlatmadım ama “erkeğim” dediğim için bu şekilde algılandığımı düşünüyorum. Transseksüelliğin en ayırt edici özelliği [3] yapsa da yapmasa da, sürekli olarak kendini özdeşleştirdiğin cinsiyetin bedenine geçme arzusu duymaktır. Bir başka deyişle hep ait olduğun cinsiyetin bedenine dönmektir. Ben ise böyle bir devamlı arzu duymuyorum, varacağım bir son nokta yok. Bedenimde bazı değişiklikler yapmayı düşünüyorum ama ne penis yaptırmak ne de mavi kimlik almak istemiyorum. Bir yandan zorunlu kadınlık deneyimi, diğer yandan da bir erkeklik deneyimi yaşıyorum. Bu erkeklik deneyiminin bir kısmını ben istiyorum bazıları da bana dayatılıyor, yapmazsam “tam erkek” sayılmıyorum. İçsel olarak algıladığımız şey farklı olmayabilir ama geçirdiğimiz tüm o tecrübeler –kimliğini kabul ettirme çabaları, cinsiyet geçişi sürecinde [4] yaşadıklarımız- bir yanıyla trans olmayan erkeklerin yaşadıklarından farklı birçok yanıyla da benzerlik gösteriyor. Hatta transseksüel ve transgender erkeklerin kendilerini tanımlama, ifade etme biçimleri arasında bile farklar var.<br />
<br />
Birçok kişi feminist bakış açısını benimseyip benimsemediğim, feminist olup olmadığımı soruyordu. Amargi’nin etrafında dolaştığım, bir türlü içine giremediğim, girdiğimde de içinde hissetmediğim o 2001 yılından trans erkek olarak açıldığım 2008’ye kadar kendime feminist dememişim. Bu süreçte feminist literatüre ait bayağı bir şey okudum Okuduklarımdan, dinlediklerimden feminist eşittir kadın cümlesini çıkarıyordum. Kendimi de kadın olarak tanımlamadığıma göre feminist filan değildim. Fakat okumaları arttırınca farklı feminizmler olduğunu gördüm. İkinci dalga beni içine almıyordu, çünkü bir kadın cinsiyeti tanımlıyor ve bunun üzerinden sorunları gündemleştiriyordu. Kadına yönelik şiddetin ve ayrımcılığın deşifre edilmesinde hala ihtiyaç duyulan bir bakış açısı. Fakat burada önemli soru “kadın kimdir” sorusu. Bu kadını neye göre tanımlıyoruz? İkinci dalga tüm kadınları içerdiğini düşünen bir feminizm. Halbuki üçüncü dalganın ikinci dalgaya en büyük eleştirisi tüm kadınları –farklı ırk, din, mezhep, etnisite, cinsel yönelim- kapsamadığı yönündeydi. Queer feminizm, transfeminizmin ise adları var ama deneyim olarak pek görünür değildi. Fakat Amargi içinde de farklı feminizmler ve feminizm hakkında farklı görüşler var. Kimisi feminizmin öznesi sadece kadınlardır diyordu, kimisi feminizm bir bakış açısıdır, yöntemdir dolayısıyla bu yöntemi benimsemiş kişilerle politika yapılabilir diyordu. Yine de trans olmayan erkeklerle Amargi’de politika yapılamayacağı konusunda herkes netti.<br />
Bana herhalde pro-feminist olmak daha bir uygun düşerdi. Bu nedenle “biz erkek değiliz inisiyatifi’ne de katıldım. “zorunlu kadınlık deneyiminden” veya “kadınlık deneyiminden” geçtiğini kabul ediyorsan Amargi’de var olabilirdin. Ortaklaşabildiğimiz ana payda buydu. Bu yüzden kendime feminist de dedim. Bazıları “sokakta kadınlık deneyimi yaşamak” diye ifade ediyor, burada kafam yine karışıyor. Testosteron kullandığımı –sakalım çıktı, sesim kalınlaştı, bedenim kaslandı- ve dışarıda erkek olarak algılandığımı varsayalım. O güne kadar yaşamak zorunda bırakıldığım kadınlık deneyimi benim zihnimden ve belki de bedenimden kayıp mı oldu? Uçtu mu? Ben açabildiğim –ama kendimi dayatmadığım- alanlarda yer almayı tercih ediyorum, önemsiyorum. Bazı trans erkekler de kendilerini sadece pro-feminist olarak tanımlıyor. Bence önemli olan kim, nerde, nasıl kendini ifade edebiliyor, kendine uygun görüyorsa ve iyi hissediyorsa o şekilde ve o yerde var olmalıdır, olabilmelidir.<br />
<br />
2008’den bugüne kadar birçok konuda tartıştık, birlikte çalıştık. Bence herkes birbirinden etkilendi. Hala tartışılmamış, uzlaşıya varılmamış konular var. Fakat Amargi’nin en iyi özelliği –herkesin katkısıyla- her şey konuşulabiliyor. Konuşmak için zemin yaratılabiliyor. Bunu önemsiyorum. Birçok yerde eşitler olarak tartışamıyoruz bile. Ben “nasıl davranıyorum, neler diyorum, kendimi (erkekliğimi) nasıl kurguluyorum” üzerine daha fazla sorguluyorum, başkaları da trans, eşcinsel, biseksüel ve diğer cinsellikler konusunda ilk karşılaşmaları yaşadı. Birçoğu benim olmadığım ortamlarda transerkeklerle ilgili her konuda benim söyleyeceklerimi söylüyor. Eskiden ben kadınların yaşadıkları ayrımcılık veya şiddet üzerine konuşamazken artık her ortamda feminist ilkelerle insanlara bir şeyler anlatırken buluyorum kendimi. Daha ne olsun. <br />
<br />
<br />
Dipnotlar:<br />
[1] Kamusal alandan dışlanan kadınların güçlenmek için kendilerine alan açmaları feminizmin çıkış noktalarından biridir.<br />
[2] Trans olmayan erkek kulağa yabancı gelse de yaygınlıkla kullanılan “biyolojik erkek” yerine kullanıyorum. Cinsiyet geçişine girse de girmese de bir transın, yani benim bedenim de biyolojik bir bedendir. Android değiliz!<br />
[3] Tıp tarafından tanımlanmış bir tanımı kullanmak istemiyorum ama çoğu transseksüel birey de kendisi için bu tanımı kullandığı için aldım.<br />
[4] Cinsiyet geçişi süreci: tıp aracılığıyla devlet tarafından tanınmak –mavi veya pembe kimlik almak- için geçirilmesi zorunlu bir prosedürdür. Psikoterapi, cinsiyet hormon kullanımı, rahim, yumurtalık, testis, penis, vajina, göğüs aldıma ve yaptırma gibi çeşitli cerrahi müdahaleleri içerir. Böyle resmi ve gayri resmi (toplumsal baskı) bir zorunluluk olmadan bireyler ihtiyaç duydukları her türlü değişikliği yapabilmelilerdir. .Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2742335083932827463.post-1086084070027343052011-02-23T09:37:00.000+02:002011-02-23T09:37:39.023+02:00Okuma Atölyesi: Voltrans Trans Erkek İnsiyatifiOkuyucuların ve dinleyicilerin sürekli yer ve kimlik değiştirdiği; tanımadığınız trans erkeklerin hikâyelerini okuyarak, dinleyerek onlarla özdeşim kurduğunuz çok renkli ve çok sesli bir paylaşım. Her bir hikâye her bir okuyucusuyla birlikte yeni bir ‘ses’e; her bir okuyucu ise her bir hikâye ile birlikte yeni bir kimliğe bürünerek yeni bir ‘bedene’ giriyor. Trans bir karakterin hayatı, davranışları ve hislerine dair yazdıkları <span class="text_exposed_hide">...</span><span class="text_exposed_show">hikayelerin; katılımcıların duygu, düşünce ve sesiyle dile getirebilmesine aynı zamanda bedensel anlatım gücüyle canlandırışına siz de katılabilir, anlamlandıramadığınız hayatların hikayelerini okuyarak siz de bir anlam katabilirsiniz. Çalışmanın katılımcı sayısı 25 kişi, başvurular için ece@ifistanbul.com’dan Ece Bulut’a ulaşablirsiniz. </span><br />
<span class="text_exposed_show"><br />
</span><br />
<span class="text_exposed_show"><br />
</span><br />
<b><span class="fn org">25 Şubat 2011 Cuma, Saat 19.00</span></b><br />
<b><span class="fn org">Tütün Deposu </span></b><br />
<br />
<span class="fn org">Adres: Lüleci Hendek Caddesi Koltukçular Çıkmazı No.1 Tophane Istanbul, Turkey</span>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2742335083932827463.post-34529195059502539012011-02-04T11:09:00.001+02:002011-02-04T11:10:04.222+02:00Transseksüel olma günlüğü 230 Temmuz 2010: <br />
<br />
<br />
“Birkaç gün sonra bir yıldır hormon kullanıyor olacağım. Bir sürü değişmenin olduğu kesin; ama insan kendini her gün gördüğü için tam olarak neyin ne kadar değiştiğini söylemekte zorlanıyor. O yüzden iki fotoğraf koydum karşıma. Alnım daha geniş görünüyor, çenem daha çıkık, belki büyük de, yüzüm daha geniş gibi, daha köşeli; ama öyle çene hattının değişmesinden çok elmacık kemiği, yanaklarda bir değişiklik var... Burnum sandığım gibi enine büyümedi, belki biraz da uzadı, daha sivri, sadece belki...”<br />
<br />
<a name='more'></a>(...)<br />
<br />
8 Ağustos 2010: <br />
<br />
(...)<br />
<br />
“İki hafta önce ailemin evine geldim. Artık 1 yıl oldu hormona başlayalı; sesim değişti, sakalım var, e şort giyiyorum… neredeyse 30 yıldır aynı yerde oturuyor annemler... Sitedeki tüm komşular tanıyo çocukluğumdan beri dolayısıyla... Garip- anlamaz bakışlar dolaşıyor üstümde haliyle ara ara...<br />
<br />
Annemler utanıyorlar; değil savunmak veya söylemek o bakışlara bile tahammülleri yok. En azından annem için böyle olduğunu bildiğim için komşularla köşe kapmaca oynuyorum... Yaz, herkesler balkonda, balkonlara başımı kaldırmadan gelip geçiyorum; sitede gezinmiyorum, hızlıca girip çıkıyorum. <br />
<br />
(...)<br />
<br />
Yıpratıcı ama bunu ailem için gocunmadan yapıyorum; çünkü ailemin tek “yatırım”ıyım ve 2 yıldır tüm hayalleri darmaduman.”<br />
<br />
5 Eylül 2010:<br />
<br />
“Bir trans erkek olarak açık olmak benim için neden önemli'yi tanımadığım birine şöyle anlatmıştım:<br />
<br />
... Süreci, ailemin yaklaşımını, hayatımı sordu. Öğrenci ve aktivist olduğumu, adımı alış hikayemi, daha blogda gördüğünüz onlarca şeyi çay eşliğinde, denize bakan bir kantinde anlattıkça anlattım, her sorusunu cevapladım. ...Sevgili mevzusuna geldi konuşma, biraz da flört edesi vardı galiba, peki dedi neden söylemeye devam ediyorsun, anlaşılmıyorsun işte, ben seni biyolojik erkeksin de kadına geçiş yapacaksın sandım hatta, söylemesene niye söylüyorsun, dedi. Çünkü, dedim, benden önce kimse söylemediği için ben dünyada bir tek benim başıma gelen bir felaket olduğunu düşündüm yıllarca yıllarca bilgisiz kaldım, ne yapacağımı bilemedim <br />
bana uygulanan baskının farkına varamadım sadece Bülent Ersoy gibi bir figür olduğu için, bunun kadından erkeğe mümkün olmadığını düşünüyordum intiharı düşündüm, sıkışmış hissettim, kendimi reddettim, kabul etmekte zorlandım... eğer ben görünür olursam, benden sonrakiler bunu yaşamaz veya benden hafif atlatabilir, o yüzden söylemeye devam edeceğim, dedim. Bunca zamandır (ap)açık olmamın da amacı buydu.”<br />
<br />
(...)<br />
<br />
31 Ocak 2011:<br />
<br />
“Doğrudan raporumu almak üzere dekanlık sekreterliğine gittiğimde de beni bekliyorlardı. <br />
<br />
Ne zaman bana ulaşan ve süreçle ilgili bilgi almak isteyen bir trans erkek olsa süreçle ilgili en çok ihtiyacı olan şeyin sabır olduğunu söylemişimdir... Benim için iki yıl geride kaldı bile. Nasıl olduğunu blogun tamamını okuduysanız biliyorsunuz. Aileyle yaşanananlar, kamusal alanda yaşananlar, hastane süreçleri, iç dünyam... çok şeyle uğraştım. Bilinmez bulunmaz hastalığımın (Cinsel kimliğiyle bağımsız bir fizyolojik rahatsızlık) da tüm bu süreci daha da zorlaştıran, uzatan bir katkısı oldu. yaklaşık; 25 ay önce üniversite hastanesinde süreci başlattım aralıklarla 7-8 defa psikiyatri görüşmesi yapmış olmalıyım, 18 ay önce hormon kullanmaya başladım ve bugün kurul kararımın imzada olduğu bilgisini aldım. Tabii aslında süreç 18 ay, benim hastalığım yüzünden işin içine bir de başka bölümden alınacak konsültasyon o konsültasyon için yapılması gereken tetkikler girdi, uzadı. Her zaman bir aksaklık çıkabilir, her şey olması gerektiği zaman olur deyip sabrettim ve şimdi başlıkta yazdığım deyimin ikinci bölümü başladı benim için : ) imza işleri bitti biter, şimdi sıra ameliyatlarda...”<br />
<br />
Yazılanları metinde değişiklik yapmayarak yalnızca “kısaltarak” editledim. Birinci ağızdan, yaşayanın dilinden, zihninden parçaları sizin zihninize bıraktım. Bundan önce ne düşünüyordunuz bilmiyorum ama anlamak, düşünmek için bu samimi açıklamaların etkisi olacağı, olduğu inancındayım. <br />
<br />
Sürecin fikizsel ve psikolojik yanlarını kısa kısa okudunuz yukarıdaki yazıda, tam halleri de tarihlerden kolayca yazıyı bulabileceğiniz blogda* mevcut. <br />
<br />
Konunun biraz dramatik olan bölümünü ele aldığımın farkındayım, böyle bir ikilemde hiç mi trajikomik olay olmaz diyenlere ise yine Berk’in cümleleriyle cevap vermek ve yazıyı sonlandırmak istiyorum: <br />
<br />
“Sanırım en zoru kadın ve erkek şeklinde bölümlenmiş dünyada hiçbir yere ait olamadığım o geçiş dönemiydi… Erkekler ve kadınlar tuvaletinde aynı cümleyle karşılaşmak: “pardon, yanlış girdiniz galiba”. Birçok kez nüfus cüzdanımı göstermeme rağmen erkek veya tam tersi erkek olduğumu söylememe rağmen kadın gibi davranılmak beni çok yordu. Sadece hitapların değil, insanlara yol verme şekillerinin bile cinsiyetlere göre değiştiğini gördüğüm bu dünyada, cinsiyet geçişi sürecimi tamamlayıp “öteki” olmaktan kurtulsam da (erkekten kadına transseksüellerin aksine kadından erkeğe transseksüeller geçiş sürecini tamamladıklarında biyolojik bir erkekten ayırt edilemezler ve “öteki” addedilmekten büyük ölçüde kurtulurlar) huzur bulamam.... Sadece dezavantajlı konumdaki sosyal statü gruplarının sorunlarının ortadan kaldırılması veya cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet ve cinsiyet, kuşak tahakkümü, etnik kimlik ve ırk, bedensel engellerin toplum hayatına katılmayı engellemesi gibi alanlarda daha fazla özgürlüğe veya imkâna sahip olmak değil; tüm bu ilişkiler bakımından üstünlük/ zayıflık varsayımlarının toplumsal bilinçten silindiği bir dünyada yaşamak istiyorum. Tüm kimliklerimizden önce, insan olarak, aynı haklardan yararlanmanın hepimiz için mümkün olduğu bir dünya…”<br />
<br />
*: <a href="http://upgradingsouls.blogspot.com/">http://upgradingsouls.blogspot.com/</a><br />
<br />
**: Testesteron<br />
<br />
Gamze Kaboğlu - <a href="http://www.dipnot.tv/4185/Transseksuel-olma-gunlugu-2-.aspx">Dipnot.tv</a>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2742335083932827463.post-11812120409117525722011-02-04T10:59:00.002+02:002011-02-04T11:05:34.771+02:00Transseksüel olma günlüğü!Cinsiyet değiştirme ameliyatına girecek birinin hormon uygulamalarına başladığından ameliyata kadarki süreçte neler yaşadığını hiç merak ettiniz mi? Cinsiyet değiştirmek isteyen bir gencin yaşadığı sancıları, ailevi problemleri ve bürokratik engelleri kendi ağzından dinleyeceksiniz. <br />
<br />
<br />
<a name='more'></a>Türkiye, eşcinsellerin, trans bireylerin önyargıyla karşılandığı, hatta “hasta” dendiği ülkelerden. Kimimiz “ben karşı değilim”, kimimiz “olur mu öyle şey”, bir diğerimiz “benim çocuğum da olmasın da kimde olursa olsun” diyenlerdeniz. Peki hiç onların nasıl süreçlerden geçtiğini düşündünüz mü, dinlediniz mi? Bugün size cinsiyet değiştirme ameliyatına hazırlanan birinden bahsedeceğim, daha doğrusu o bahsedecek. Onun yazılarıyla, bloguyla tanıştıracağım sizi.<br />
<br />
Siteyi açtığınızda karşılaştığınız cümle şu oluyor: “Dünya bile dönüyorsa ben de dönerim!” ve altında şöyle bir yazı: “Ciddi ve idealist “trans” blog”<br />
<br />
Gamze Kaboğlu - Dipnot.tv<br />
<br />
Son yüklenen yazıyı başta gördüğünüz üzere, en üstte müjdeli bir haber var. Ameliyat için onay alındığı, ameliyat gününün beklendiğine dair. Blogda politikayla, felsefeyle ilgili pek çok makale bulabilirsiniz, bir kişisel anlatı sayfası... Blogun bir de tam olarak böyle tabir edilmese de “anı” bölümü var. Cinsiyet değiştirmek isteyen bir gencin yaşadığı sancılar, ailevi problemler ve bürokratik süreçler anlatıldığı bu bölümden birkaç parçayı alıntılayacağım. Alıntılara geçmeden önce, “farklılığını” nasıl anlattığına biraz yer vermek istiyorum: <br />
<br />
“Olmaması gereken bir şeyler oluyordu, hissettiğim buydu… Tüm teneffüsten vazgeçmek pahasına soyunma odasında herkesten sonra giyindiğimi, okulda tuvalete gitmemeye çalıştığımı; ama “öteki” olmamak için, yalan olduğunu bilerek, bende görmek istediklerini insanlara göstermeye çalışırken ne kadar zorlandığımı çok net hatırlıyorum. Herkesin dünyayı kadın ve erkek olarak ikiye böldüğü bir dünyada bedeninizle ruhunuzun iki ayrı yarım küreye denk düştüğünü hayal edin…”<br />
<br />
Kurul gününden belgenin alımına kadar onlarca makale sitede yer alıyor, ben birkaçından paragraflara yer vereceğim. Devamını ayrıntıları merak edenler blogu* ziyaret edebilirler. İşte kronolojik olarak yazılan yazılardan bazı parçalar: <br />
<br />
27 Nisan 2009:<br />
<br />
“... Kurul günü, oraya gittiğimde trans olduğunu anladığım 2 başka kişi daha oradaydı, yanlarına gittim, konuştuk... ...Neler sordular? İlk olarak bir ilaç kullanıp kullanmadığımı (T kullanmadığımı söyledim) sonra düzenli kullandığım bir ilaç olup olmadığını (vitamin vb. gibi şeyleri ara ara kullandığımı söyledim) sonra da ilaç kullanıp kullanmadığımı..! Ne zamandır göğüslerimi sardığımı, saçımı hiç uzatıp uzatmadığımı, vücudumda göğüs çevresi, göbek altında örneğin aşırı tüylenme olup olmadığı, adet düzenine dair sorular...<br />
<br />
(...)<br />
<br />
Konsültasyon istediler bilindik bölümlerden: Plastik Cerrahi, Endokrin ve Kadın Hastalıkları (mıydı adı?)... Mayıs'ın ilk haftası herbirine bi gün gidip ondan sonra da kısmetse T**'ye başlıyorum herhalde:)”<br />
<br />
10 Haziran 2009:<br />
<br />
“Malumunuz süreci başlattım, kurula çıktım ve istenen ana bilim dallarından konsültasyon almak için bir takım testler yaptırmaktaydım. Plastik Cerrahi için çok erkendi. KD için de öyleydi aslında da, aradan çıkmış oldu... Esas önemli olan Endokrin'di; çünkü "Hormon Tedavisi"ni onlar kararlaştırıyorlar... Sonunda Endokrin'den olur geldi, hastalığım (Cinsel kimliğiyle ilgisi olmayan fizyolojik bir rahatsızlıktan bahsediyor) yüzünden Hematolojiden de olur istediler, o da tamam; fakat ailemin kabul edememe süreci yüzünden T başlama tarihimi gönülsüzce erteledim; bunu yaparken asıl derdim psikolojik takibimi zedelememekti, bunu da açıkça söylüyorum; çünkü kaç yıldır tanıdığım insanlar... Birkaç haftada değişmeyecekler bunu biliyorum. <br />
<br />
Psikologum uzlaşmamı "önerdi", ben de bir terazi aldım... Başlamakla ödeyeceğim bedelle başlamamakla ödeyeceğim bedeli ayrı ayrı kefelere koydum. ...Haliyle bi hayli hafif kaldı başlamak kesesi başlamamaya göre”<br />
<br />
23 Haziran 2009: <br />
<br />
“Göğüslerimden (aynada dümdüz bir göğüs görememek, onları fazlalık olarak algılamak gibi birçok sebepten) rahatsız olduğum için bir yıldır elastik bandajla o bölgeyi sarıyorum. (...)İlk sardığımda gece çıkmıştım, gündüz olsa anlaşılır gibi gelmişti :) ... Hormona başlamayı da ertelemiş olmak yüzünden bedenimle ilgili mutsuzluğum yine belirginleşmişti... Yine aynayla ilişkim bozuldu. Sonra başka bir şey denemeye karar verdim. Kulağıma çalınmış olan bir şeyi denemeye karar verdim: tıbbi plaster. Açık yaraların üstünü örten tıbbi pamuklu yara bandı gibi bir şey... Amerika'nın yeniden keşfi. ...Göğüslerimi ilk sardığımda kendime daha yakın bir halde doğmuş gibi ferahlamış hissetmiştim, bu yöntemi "keşfedince" bir kez daha doğdum. Birkaç "yeniden doğma" daha bekliyor beni :)”<br />
<br />
23 Ocak 2010: <br />
<br />
“Beni desteklediğini ifade ederken bazı insanlar "cesaretini tebrik ederim" diyor, "çok cesur bir karar" diyor, bunun gibi cesaret temalı cümleler kuruyor... Hep benzer bir cevabı tekrarlıyorum: <br />
<br />
Başka türlü yapmak mümkün olmadığında yapılan şey cesaret midir emin değilim açıkcası... Çoğu insan bunun bir seçim olduğunu düşündüğü için böyle söylüyor sanırım, ama kendin olmak bir seçimler dizisine bağlı değil malesef... Bir yer geliyor, kırılma! sonrası yok, o andan sonra daha fazla rol yapamıyorsun, kendine bir kez doğruyu yüksek sesle söyleyebilmişken olmuyor.”<br />
<br />
(...)<br />
<br />
11 Nisan 2010: <br />
<br />
(...)<br />
<br />
“Ağustos başında ilk iğnemi oldum. enjeksiyon yapılan kas birkaç gün ağrıdı ve sıcaktı. <br />
<br />
İki hafta geçtiğinde hiçbir şey olmamıştı. ...Kısacası ilk izlenimlerim pek hoşuma gitmemişti.<br />
<br />
Bir ay geçtiğinde, sesimde bariz bir çatlama vardı; 6. haftada net bir şekilde kalınlaşmıştı. Yumurtlama denen illeti de etkilemişti(bir daha da olmadı), işler yoluna giriyor, diye düşündüm : ) İkinci iğnenin zamanı da gelmişti, oldum. Ayva tüylerim, çatlak sesim, yağlı- siyah noktalı cildimle ergenliğin en berbat aşamasındaydım...<br />
<br />
Beşinci ayda, ayva tüylerimin rengi koyulaşmaya başladı, göğüs tipi kıllanma ve buna bağlı kaşıntılar vardı, neremde tüy çıkacaksa orası sivilceleniyor ve kaşınıyordu. <br />
<br />
(...)<br />
<br />
Ve ilk kez bugün aynaya baktığımda farklı birini gördüm, önceden tam tespit edemediğim birtakım değişikliklerin izini ararken bugün baktığımda eski yüzümün izlerini aradığımı fark ettim... Değişiyorum. Bu beni sanıldığı gibi aşırı mutlu etmiyor, bunu doğal karşılıyorum, sadece ideal benliğime yaklaştığım için, kendime hak ettiği saygıyı-değeri gösterdiğim için aynada gördüğüm yüze gururla bakıyorum”<br />
<br />
Gamze Kaboğlu - <a href="http://www.dipnot.tv/4181/Transseksuel-olma-gunlugu.aspx">Dipnot.tv</a>Unknownnoreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-2742335083932827463.post-60229137562825996912011-01-22T22:28:00.000+02:002011-01-22T22:28:36.039+02:00Ya Kadın Ya ErkekCanım o kadar yanmış ki, aradan on yıl geçmesine rağmen dün gibi hatırlıyorum. Çizgi filme dalıp geometri ödevime başlamadığım gibi, pergelimi kaybettiğimi son anda hatırlamıştım. Bir koşu köşedeki kırtasiyeye gitmek farz olmuştu. Soğuk bir kış günüydü.<br />
<br />
<br />
Üzerimde annemlerin en az birkaç sene giymem için aldıkları kocaman kaban vardı, lacivert. Kapşonunun iki ucundan sarkan ipi annem sıkı sıkı gererdi ki açılmasın; yüzüme rüzgar vurmasın.<br />
<br />
Gittim kırtasiyeye. Kırtasiyeci amcaya “Pergel alabilir miyim?” diye soramadan o beni “Selam yakışıklı!” diyerek buyur etti. Ne utanç, ne üzüntü! Adam beni erkek sandı. Fena oldum; miğdeme ağrılar girdi. Sesimin titreyeceğini henüz konuşmaya başlamadan sezerek, girdiğim gibi kırtasiyeden çıktım. Bir daha da o kırtasiyeye o kabanla gitmedim. Lacivert değil, daha feminen renklerde kabanlar aldım kendime. İçeri girmeden önce hava ne kadar soğuk olursa olsun atkımı çıkardım; uzun ve dalgalı saçlarımı iki yanıma aldım; gülümsedim.<br />
<br />
<a name='more'></a>İçimden geldi bu dediklerimi yapmak ama illa ki ben öyle istediğim için değil, cinsel kimliğim doğru algılanmazsa rahatsız olduğum için. Söz verdim kendime- o çocuk halimle- bir daha yanlış cinsel kimlikle algılanmayacağım diye. Bayandım ben. Hem de mümkünse güzel bir bayan lütfen.<br />
<br />
Düşünüyorum da, hep o anda sıkışıp kalmış olsam ne olurdu? O lacivert kaban üzerime yapışıp kalmış olsa mesela; kapşonu bağlayan ipler bir türlü çözülmese… Kelebek olma yolundaki tırtılın kozasından bir türlü çıkamaması gibi olmaz mıydı? İçeride, karanlıkta kalmış; hem ruh hem de beden olarak bütünüyle var olamıyor. “Ben oldum!” diyemiyor.<br />
<br />
Gerçekten tırtılların dönüşümlerinin son devresinde kelebek olarak kozalarından çıkamama ihtimali var mı bilmiyorum. Ancak bildiğim tek bir şey var ki, o da çevremde ruhlarının cinsel kimlikleri ile bedenlerinin biyolojik yapısının uyuşmadığı insanların yaşadığı sıkıntılar. Nory onlardan biri. Gerçek isminin açıklanmasını ya da fotoğrafının çekilmesini istemiyor. Yine de, bir transeksüel olarak sorularımı yanıtlamak konusunda beni kırmadı.<br />
<br />
<br />
İşte Nory ile olan sohbetimiz…<br />
<br />
Meltem: Selam Nory! Kendinden biraz bahseder misin? Neler yapmaktan hoşlanırsın? Boş vakitlerini nasıl değerlendirirsin?<br />
<br />
Nory: Merhaba! Adım Nory. Şikago Üniversitesi’nde birinci sınıf öğrencisiyim. New York’ta doğdum ve büyüdüm. Çok küçük yaştan itibaren eylemcilik ile ilgiliydim. İlk protestoma on iki yaşındayken gittim. Lisedeyken bölgemdeki Eşcinsel-Heteroseksüel Birliği’nde çalışmaya başladım. Daha sonra Amerika Ulusal LGBT’nin eğitim bölümünde etkinliklerime devam ettim (LGBT, Gey Lezbiyen Biseksüel Trans Eşcinsel haklarını savunan uluslar arası bir topluluktur). Kazandığım deneyim, bana konuyla alakalı başka gönüllü kuruluşlarda staj yapma imkanı sağladı. Üniversitemizin Siyasal Bilimler Fakültesi’nde eğitim almak, tiyatroda aktif olmak istiyorum. Yazmaktan, sinemaya gitmekten ve arkadaşlarımla vakit geçirmekten hoşlanıyorum.<br />
<br />
M: Sosyoloji ile ilgilenen bir öğrenci ve herşeyden önce arkadaşın olarak bilmek istediğim bir şey var. Yeni bir topluluğa girdiğimizde, Şikago Üniversitesi gibi zorlayıcı bir ortamda özellikle, kendimizi kabul ettirmek ve rahat hissetmek çok güç. Örneğin yabancı bir öğrenci olarak ben bunu her gün hissediyorum. Eminim buradaki herkes demek istediğimi az çok anlıyordur. Bu konuda sen nasıl bir deneyim elde ettin? Yaşam zor mu burada senin için?<br />
<br />
N: Gündelik yaşamın bile çok zor olduğunu söylersem abartmış sayılmam. Transeksüel bir birey olarak bu kampüste bulunmak zor. Arkadaşlarımın desteği tam. Fakat babam okulumuzda profesör olduğu ve birçok insanı tanıdığı için ondan cinsel tercihimi saklamaya çalışmak yorucu. Özgür olamıyorum. Kendimi hazır hissettiğimde yaptığım cinsel tercihi ailemle paylaşacağım. Ama şimdi sırası değil ve babamın bunu başka yollardan öğrenmesinden korkuyorum. Bu sebeple, babamın departmanına girmeyi düşünmüyorum bile.<br />
<br />
M: Babanı bir kenara bırakacak olursak, onu tanımayan insanlarla iletişimin nasıl? Şikago’daki öğrencilerle mesela?<br />
<br />
N: İlginç diyebilirim. Nerede olduğuma ve ne yaptığıma göre değişiyor. Çoğunlukla konuşmazsam eğer erkek olarak görülüyor ve algılanıyorum. Belli ki sesim hala feminen. Konuşmamaya çalışıyor, hareketlerimi erkeksi yapmaya çalışıyorum. Nasıl desem, bayanlara kapı açıyorum. Erkekler tuvaletini güvenli bulmadığım için hala bayanlar tuvaletini kullanıyorum. Kadınlar genellikle şaşırıyorlar beni içeride görünce ama bu benim için büyük bir sorun değil… Kampüsteki insanların büyük çoğunluğunun cinsiyetimden emin olmadığını söyleyebilirim. Benimleyken üçüncü tekil şahıs eklerini kullanmamaya özen gösteriyorlar.<br />
<br />
M: Bu seni nasıl hissettiriyor peki?<br />
<br />
N: Sorun yaşamıyorum bu konuda. Aslında anlaşılamamak hoşuma gidiyor. Beni rahatsız eden insanların durmadan fikir değiştirip bana bir maskülen bir feminen lakaplarla hitap etmesi. Bay-bayan-bay karışıklığı sinirlerimi bozuyor. İkisinden birini seçseler ve değiştirmeseler benim için yeterli çünkü diğer türlü durumumu açıklamam gerekiyor.<br />
<br />
M: Bu durumla nasıl baş ediyorsun?<br />
<br />
N: “Herkese her şeyi açıklamak zorunda değilim” diyerek kendimi telkin ediyorum. Bir adım geriye atarak en azından kendimi güvende hissediyorum.<br />
<br />
M: Yavaş adımlarla konuşmamıza devam etmek istiyorum. İtiraf etmeliyim ki kafamda cinsel kimliğe yönelik kullandığımız terimlerin birçoğu net değil. Örneğin senin için “transeksüel” ne demek?<br />
<br />
N: Bak, bu gibi meseleler gerçekten çok karışık ve kişisel. Örneğin ben lisedeyken bayan olarak doğmuş ve diğer bayanlardan hoşlanan bir geydim. Fakat şimdi kendimi erkek olarak görüyorum; dolayısıyla kendimi artık gey olarak tanımlamıyorum. Şuan heteroseksüelim. Evet, şuan bayanlardan hoşlanan bir erkeğim.<br />
<br />
M: Cinsel kimliğinde değişmeler yaşadığını söylemek doğru olur mu?<br />
<br />
N: Evet, yıllar geçtikçe kendimi bulduğumu ve cinsel kimliğimi zamanla oturttuğumu söyleyebilirim. Öncesinde erkeklerin benden hoşlanması için feminen giyindiğim ve davrandığım bir dönem bile olmuştu!<br />
<br />
M: Öyle mi? Ne yapmıştın?<br />
<br />
N: Toplumdan farklı olduğum için garip olduğumu hissedip, kendimi erkeklerden hoşlanmaya zorlamıştım. Okulumda cinsel kimliğim nedeniyle dövülmemiştim ya da aşağılanmamıştım, ama hep dışlanmıştım. Normal olmak istedim. İşe yaramadı; kendimi kötü hissedim. Hep erkeksi bir kimliğim vardı sonuçta. Günün birinde çocuğumun bana baba demesini istiyorum. Sakalım olsun istiyorum.<br />
<br />
M: Önceki konuşmalarımızdan birinde ailenin gey kızları olarak seni sorunsuz kabul ettiklerini söylemiştin. Fakat transeksüel olunca durum değişiyor galiba…<br />
<br />
N: Ebevenylerim gey kızlarına bayıldılar! Annem ve babam aslında sevgi dolu insanlar. İki akademisyen, kızlarının toplumdan ayrışmasını zevkle izlediler. Fakat transeksüellik apayrı bir şey. Yirmi yıldır tanıdıkları ve yetiştirdikleri kızları gidip yerine bambaşka, hiç tanımadıkları bir erkek gelmiş oluyor. Elbette zevklerim, düşüncelerim vs değişmedi ama onların kızları ölmüş oldu. Bu kolay değil. Hatta korkutucu onlar için.<br />
<br />
M: Şuan ailenle aran nasıl?<br />
<br />
N: Konuşmuyoruz denebilir. İnan bana, kavga etmemizi, sesimizi yükseltmemizi bile bu duruma tercih ederdim. Hiç değilse samimi bir tepki olurdu. Şuan hiçbir şey olmamış gibi davranıyoruz. Bendeki değişiklikleri görmezden geliyorlar.<br />
<br />
M: Gelecekte bir gün ameliyat olup erkek görünümü edinmek istiyor musun?<br />
<br />
N: Bu konudaki fikirlerim oturmuş değil. Hem istesem bile ne değişir ki? Erkekler kadın görünümünü ameliyatla elde edebilirken, aynı şey kadınlar için söz konusu değil.<br />
<br />
M: Aslında bu mümkün!<br />
<br />
N: Hayır değil!<br />
<br />
M: Ben biliyorum. Bu mümkün diyorum!<br />
<br />
N: Sen niye biliyorsun ki böyle bir şeyi? Seninle ne alakası var?!<br />
<br />
M: Televizyonda tıbbi bir kanalda böyle bir ameliyat izlemiştim (Yazıya dökemeyeceğim detaylara iniyorum. Nory bana hayretle bakmaya devam ediyor). Bunu bir kenara bırakalım da, benim anlamadığım şu: böyle bir ameliyat imkanın varsa, niye fiziksel görüntünü cinsel kimliğinle örtüştürmeyesin? Transeksüel biri ameliyat olmayı niye reddetsin ki, özellikle çocuklarının ona “baba” demesini istiyor, toplumun ona erkek gözüyle bakmasını umuyorsa?<br />
<br />
N: Böyle düşünen insanları yadırgamıyorum. Ameliyat olmuş arkadaşlarım da var zaten; onlara saygı duyuyorum. Ama bu konuda benim duruşum şu: vicudumdan nefret etmiyorum ben. Benim nefret ettiğim vicudumun toplum tarafından nasıl algılandığı. Bu benim sıklıkla düşündüğüm bir konu. Başka insanları mutlu etmek için neden bıçak altına yatayım? Beni erkek yapmayan nedir? Sırf vicudum yüzünden mi? Erkek olduğunu iddia eden şahıslar neye dayanarak erkekliklerinden bu kadar eminler? Sadece vücutlarındaki bir takım organlar yüzünden mi?<br />
<br />
M: Bunlar yerinde sorular…<br />
<br />
N: Lakin dediklerim yerinde sözler olsa bile erkekler tuvaletine girince insanların bana kötü kötü bakması korkunç bir durum. İnsanların sadece iki cinsiyete göre kategorize edildiği bir toplumda yaşıyoruz. İllaki erkek olarak algılanmak istemiyorum ama gerçek şu ki kendimi asla bir kadın gibi hissetmiyorum. Kadın olmamanın tek yolu erkek olmak olduğu için erkek olmak durumundayım. Benim için ideal durum ne erkek, ne kadın olmak zorunda olmak...<br />
<br />
<br />
Meltem Naz Kaşo<br />
<br />
<a href="http://global.mezun.com/yazarlar/1071-meltem-naz-kao/9049-ya-kadin-ya-erkek.html?viewOption=author">Mezun.com</a>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2742335083932827463.post-12812728199714504902010-12-13T12:33:00.003+02:002011-01-24T11:26:51.430+02:00AİLE APARTMANINDA TRANS ERKEK OLMAKKadın bedeninde erkek hissetmek... Bir aile apartmanında "eve geç gelmek".. Kendisini kadın bedeninde erkek hisseden bir kişi, aile apartmanında nasıl yaşar? Dipnot.tv özel haberi! <br />
APARTMANDA TRANS ERKEK VAR.<br />
<br />
Herhangi bir nedenle artık ailenizin evinde yaşamak istemiyorsunuz. Okul bitmiş, ekmeğinizi kendiniz kazanıyorsunuz. Bütçenize uygun ev buldunuz. Ya taksitle eşya aldınız ya da ikinci el eşya satanlarla sıkı pazarlık ettiniz ve evinizi döşediniz. Artık kendinize ait bir yeriniz var. Tek yaşıyorsunuz. Ya evden çalışıyorsunuz, ya da işe gidip geliyorsunuz. Arkadaşlarınız, sevgiliniz sizi ziyarete geliyor. İstediğiniz saatte dışarı çıkıyorsunuz. Kimseye hesap vermeniz gerekmiyor, eve istediğiniz saatte geliyorsunuz. Rahatsınız.<br />
<a name='more'></a><br />
Ama her zaman öyle mi? Tek başına bir eve çıkmak, kendi ayaklarının üzerinde durmak şu hayatta herkes için aynı sorunları mı getiriyor?<br />
<br />
“SİZ ÖYLE SANIN”<br />
<br />
Aligül, iş güç derken geri kalan vaktinde Lambdaistanbul’da ve Voltrans trans erkek inisiyatifinde, LGBTT(Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Travesti, Transseksüel) bireylerin, sorunlarını duyurmak için koşturan arkadaşlarımdan birisi. Tabii ki o da herkes gibi hayatını devam ettirmeye çalışırken, tüm LGBTT bireylerin toplumda yaşadığı zorlukları yaşıyor. Muhabbet ederken, söz sözü açtı ve Aligül’ün ev serüvenine tanık oldum. O klasik ev dertlerini saydıktan sonra Aligül lafı ağzıma tıkadı “sen öyle san” dedi gülerek. Onu dinledikçe, “sen öyle san” lafının ne kadar da doğru olduğuna şahit oldum. Başladım Aligül’e sorular sormaya. O da hiç sıkılmadan cevapladı. <br />
<br />
Onun bu söylediklerini yüzümde bir gülümseme ile dinledim. Kendisi o kadar alışmıştı ki bunlara, ya da bu hayatta bunları yaşamak o kadar alıştırmış ki bunları ona; o da benimle gülüyordu anlattıklarına.<br />
<br />
Aslında Aligül’le yaptığımız çay sohbetinin tamamını deşifre etsem; on, on beş sayfayı bulur. O yüzden, Algül’ü biraz tanıdıktan sonra, bir trans erkeğin, daha ziyade yaşadığıapartmandaki hayatını size aktarmak istedim.<br />
<br />
Aligül, bana ilk cinsel kimliğini keşfini anlatırken,<br />
<br />
“Benim kendimi fark etme sürecim biraz uzun sürdü. Cinsiyet dünyadaki en içselleştirilmiş şey olduğu için bazı insanlar trans olduklarını hemen anlayamayabiliyor. Doğumumdan itibaren beni kadın olarak tanımladıkları için kendime kadın diyordum fakat içten içe bunun böyle olmadığını sezinliyordum. Kulaklarımı bu sese çok uzun süre kapadım ve ‘kadın’ olmaya çalıştım. Bu arada kadınlara âşık olduğumu keşfedince ‘lezbiyen’ diye tanımladım. Aileme lezbiyen olduğumu söyledim. Uzun süre ev içinde babam beni ‘düzeltmek’ için çeşitli yöntemler denedi. Çok bunaldım, ekonomik durumumu da bir şekilde düzeltince 2003’te baba evinden ayrıldım. 2007'den itibaren de kendimi trans erkek olarak tanımlıyorum” diyor. Laf arasında sırf merakımdan, yaşını sorduğumda ise, ben bile dumura uğruyorum. O kadar genç gösteriyor ki. Ama 38 yılın deneyimi var onda.<br />
<br />
Böyle bir durumda, herkes Aligül’ün ailesinin çevresinin bilip bilmediğini merak ediyor haliyle. Ama hem ben oralara pek girmek istemiyorum bu buluşmamızda, hem de o anlatmak istemiyor oraları.<br />
<br />
“Aileme daha trans olarak açılmadım. Çalıştığım çevreden ve oturduğum apartmandan kimseye açık değilim. Açıkçası nasıl bir tepkiyle karşılaşacağımı kestiremiyorum. Fakat son iki senedir giyimimi, kullandığım aksesuarlarımı, saç şeklimi filan değiştirdim. Erkek reyonlarından giyiniyorum, erkek saç kesimi filan. Sadece çalıştığım örgütlerde ve arkadaş çevreme açığım.”<br />
<br />
Burada araya girip, giyimi ve saç kesimi değişikliği sonrası ailesinden nasıl tepkiler aldığını sormuştum. O ise;<br />
<br />
“Aileme lezbiyen olarak açıldığımı ve babamın beni ‘düzeltmek’ için çeşitli yöntemler denediğini söylemiştim. Burası çok uzun, seneler sürdü. Pek anlatma isteğim yok. Annemle aram babamla olduğundan daha iyiydi ama pek bir şey paylaşmıyorduk. Bu konu için “Babanı kızdırma” diyordu. Sonra annem vefat etti. Babamla baş başa kaldık. Yine benle uğraşmaya devam etti, fakat süreç içinde onunla mücadele etmesini öğrendim.“<br />
<br />
Aligül babasıyla aynı işte çalışıyor Bir nevi babasıyla iş arkadaşılar. İş hayatında “Bazısı gıcık oluyor, bazısı da alay ediyor” diyor.<br />
<br />
“Toplumsal erkekliğin en uçlarının sergilendiği bir sektörde çalışıyorum. Aile şirketinde. Küçük bir mahalle gibi. Firmalar üzerinden herkes birbirini tanıyor. Açık değilim ama görüntümdeki herhangi bir değişiklik tepkiyle karşılanıyor. Bunlar da çeşitli. Bazısı alay ediyor, bazısı gıcık oluyor.”<br />
<br />
Yeni bir eve taşınma olayını sorduğumda ise; asıl sohbetimiz başlıyor aslında.<br />
<br />
“Kalabalık ve yüksek apartmanlardan birindeyseniz apartman gözetlemesi başlıyor demektir. Daha siz evde nakliyeciyi beklerken apartmanda kazanlar kaynamaya başlar. ‘Kim geldi? Neciymiş? Kimlerdenmiş?’ fısıldamaları kulağınıza çalınır. Bu bakımdan Rize’nin bir köyünde olmakla, İstanbul’un bir ilçesinde olmanın bir farkı yoktur. Oturduğum mahalle farklı kültürden insanların buluştuğu, başka yerlerden göç etmiş ve ettirilmiş kişilerin yaşadığı bir yer. Karmaşık bir yer. Hem çoğu ailenin birbirini tanıdığı bir mahalle kültürü var, hem de farklı etnik ve dinden olanların arasında olan o bildiğimiz mesafe var.”<br />
<br />
Ev sahipleriyle kontrat dolayısıyla, kimlikteki kadın ismiyle tanışmak zorunda olan Aligül’e, “Mahalleli ve komşuların dışında, ev sahiplerinden nasıl bir tepki alıyorsun?” dediğimde nerdeyse tüm ev serüvenini dinledim keyifle.<br />
<br />
“Daha önce on katlı kalabalık bir apartmanda oturuyordum. Taşınır taşınmaz meraklı gözleri üzerimde hissettim. İlk sorgu ev sahibemden geldi. Evli olup olmadığımı sordu. İlk karşılama iş çevresinde tanıdığım bir adamla aynı apartmanda oturduğumu öğrendiğim zaman geldi. Karşı komşu ve diğerleri de belli ki hem ev sahibemden hem de o adamdan ilk bilgileri almışlardı. Ben her ne kadar öyle hissetmesem de beni kadın olarak algılıyorlardı. Zaten resmi belgelerimde de ‘kadın’ olduğum yazıyordu, daha ne olacaktı. Ben de onlara ne kadınlardan hoşlandığımı, ne de trans erkek olduğumu söylememiştim.”<br />
<br />
GECE GEÇ GELİYORSUN DEĞİL Mİ?<br />
<br />
Peki ya komşuluk ilişkileri, merdiven-asansör karşılaşmaları, diye soruyorum hınzırca. Bir yandan onun anlattıklarını merakla dinlerken, öte yandan çayımı yudumluyorum.<br />
<br />
“İlk bir sene tüm apartman ahalisi, özellikle de kadınlar benim nereye gidip, nerden geldiğimle çok ilgileniyorlardı:<br />
<br />
Gece dışarıdan geldim, on bir civarıydı. Bir komşuyla aynı anda asansöre bindik. Kadın dönüp bana bakıyor, tekrar önüne dönüyor. Tekrar bana bakıyor. Nerdeyse yerinde duramıyor. Belli bir şey diyecek. Hesap ediyor, sorsam mı sormasam mı diye. Dayanamadı. ‘işten mi geliyorsun?’ diye sordu. Ben de ona biraz sıkıntılı bir yüzle ‘evet’ dedim. ‘Gece geç geliyorsun ama değil mi?’ deyince, içimden ‘sana ne’ dedim ama dışımdan cevap vermedim. Katıma gelince indim.”<br />
<br />
“Aynı apartmanda oturduğum dükkân komşusu bir gün benim dükkâna geldi.<br />
<br />
‘Bütün apartmana bizim piyasadan uydu aldım, sende uydu var mı?’ diye sordu.<br />
<br />
Aligül: Yok. Televizyon seyretmiyorum.<br />
<br />
Ev-dükkân komşu: Eve geç geliyorsun ondan değil mi?<br />
<br />
Aligül: Televizyon seyretmiyorum.<br />
<br />
Israrla tekrar sordu; ‘eve geç geliyorsun ondan değil mi?’<br />
<br />
Çok sinir bozucuydu. Daha sert bir sesle önceki cevabımı tekrarladım.”<br />
<br />
“Bir olay daha vardı ki acayip bir şeydi.” diyor.<br />
<br />
<br />
“A SALAK KADIN ASIL ‘TEHLİKEDE’ OLAN SENSİN”<br />
<br />
“Anlat tabii ki, heyecanla dinliyorum” dedim Aligül’e. Dedim ya, Aligül de anlatırken, yüzünde bir tebessümle anlatıyor bana. Aslında kendisini sinirlendiren bu olayları anlatırken, olayların komikliği tebessüm veriyor yüzlerimize.<br />
<br />
“Karı-koca karşı komşu ile aynı anda asansöre yöneldik. Asansörü çağırdım üçümüz asansörün inmesini bekledik. Kapısını açtım ‘buyurun’ diye asansör içini işaret ettim. Kadın durakladı, ani bir hareketle merdivenlere yöneldi, kocasının koluna yapışmış merdivenlere çekiştirirken, ‘yok biz merdivenden çıkalım’ dedi . Onlara bakakaldım. Sonra omuzlarımı silkip asansöre bindim. ‘A salak kadın, sözde kocasını benden kaçırıyor ama asıl ‘tehlikede olan sesin’ diye düşünüp güldüm.”<br />
<br />
… konuşurken eğlenceli bir şekilde anlatıyor buraları Aligül.Sonra devam ediyor.<br />
<br />
“O apartmanda beş sene oturdum. Fazla gelen giden olmadığı için meraklarını cezp edecek bir şey kalmadığından bir senenin sonunda artık soru filan sormamaya başladılar. Bıktılar herhalde. Geçen sene aynı mahallede başka bir eve taşındım. Bu ev beş katlı ve beş daireden oluşuyor.”<br />
<br />
Yeni bir eve yeni komşular, yeni olaylar desene?<br />
<br />
“Olmaz mı?” diyor gülerek ve devam ediyor.<br />
<br />
“Eve eşyalar yerleşti. Ertesi gün işten geldim, dairenin kapısını açmaya çalışırken üst komşu kadın sordu: ‘çocuklar sonra mı gelecek?’ Yani hiçbir şansım yok; evli ve çocuklu olmak zorundayım. Bitmedi. Apartman aidatı için kapımı çaldığında başlıyor sorular. Hayır evli değilim, çocuk yok. Evet çalışıyorum. “<br />
<br />
“Üç gün sonra alt komşu kadına yakalanıyorum.<br />
<br />
Alt komşu: Yalnız yaşıyormuşsunuz.<br />
<br />
Aligül: Evet.<br />
<br />
Alt komşu: Ben de yalnız yaşıyorum. Kocam hasta yatıyor.<br />
<br />
Aligül: Geçmiş olsun.<br />
<br />
Alt komşu: Yakınınız yok mu?<br />
<br />
Artık kaçacak delik yok. Bir de sıkıldım artık bir şeyler uydurmalıydım.<br />
<br />
Aligül: Babam var. Evlendi. Karısıyla pek anlaşamıyoruz, dedim.<br />
<br />
Bu kadarı ona yeter, diğerlerine de anlatır, rahatlarım diye düşündüm<br />
<br />
Alt komşu: Bir şeye ihtiyacınız olursa çekinmeden gelin.<br />
<br />
Aligül: Teşekkürler.”<br />
<br />
SANA NE!<br />
<br />
<br />
İmalardan bıkıp sinirlendiği bir anı paylaştı Aligül, komşularına ilk defa “sana ne” demişti.<br />
<br />
“Bu hikayeler sürüp gider, maşallah gün aşırı bir olay oluyor. En son üst komşu yine apartmanla ilgili bir şeyler sorarken bilmediğimi, yeni geldiğimi söyleyince ‘nereden geliyorsun, memleketten mi?’ diye sorunca artık dayanamadım, onun ses tonuyla ‘sana ne’ dedim. Bir toparlandı, ‘yanlış anladın, öyle demek istemedim’ gibi bir şeyler söyledi. O günden beri daha usturuplu soruyor. “<br />
<br />
“Bu gözetlemeler, sorgular sualler sadece kadınların ya da kadın olduğu düşünülen kişilerin başına gelmiyormuş. Birkaç gey arkadaşım da komşularının ‘yalnız mı yaşıyorsun, evli misin?’ gibi sorularına maruz kalmışlar. Eve gireni çıkanı kontrol ediyorlarmış. Belki tek fark ‘gecenin bu saati nereden geliyorsun?’ sorularını sormuyor, imalarında bulunmuyor ve sorgulayan bakışlarını atmıyorlardır.”<br />
<br />
Lambdaistanbul, Voltrans transerkek inisiyatifi gibi LGBTT(Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Travesti, Transseksüel) örgütlerinde gönüllü çalışan Aligül, ayrıca toplumsal erkekliği sorgulayan erkek örgütünde ve bir feminist örgütte trans erkek kimliğiyle çalışıyor<br />
<br />
Küçük bir cümle ile bitirelim dediğimde ise,<br />
<br />
“Velhasıl geleneksel değerlere uymayan, ‘aile’ olmayan her bireyin bu toplumda hayatta kalması için mücadele etmesi, çaba göstermesi gerekiyor.” Diyor ve biz çaylarımızı yudumlamaya devam ediyoruz Aslında daha bir sürü şey daha konuşuyoruz. Dedim ya, yazsak sayfalar dolar. Bunlar sadece apartmandaki yaşananların bir kısmı, ya hayatın diğer alanları. Belki oralar da başka bir sefere.<br />
<br />
Aligül’le ayrılıp, evlerimizin yolunu tuttuk. Belki de benden ayrıldıktan az sonra, apartmanın girişinde komşusuyla karşılaştı yeni bir olay daha oldu. Kim bilir.<br />
<br />
<br />
<br />
A.Bayram Şahin - <a href="http://dipnot.tv/YaziDetay.aspx?ID=3062">Dipnot.tv</a>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2742335083932827463.post-51521674168108529812010-11-30T16:46:00.001+02:002010-11-30T16:47:04.207+02:00Etkinlik: Trans Erkekler, Öncelikle Erkekler Tarafından Sorgulanıyor!Erkekliğin Gölgesinde Söyleşileri'nde Trans Erkek Olmak tartışıldı...<br />
<br />
<br />
<strong>Berk İnan:</strong> Biz daha geç erkek olarak algılanmaya başladığımız için, erkeklik deneyimini daha geç yaşıyoruz, erkeklik tornasına daha geç girdiğimizi söyleyebiliriz, en azından toplumun bize yaklaşması bakımından.<br />
<br />
Bu açıkçası bizim bütün cinsiyet normlarını erkekliği kadınlığı analiz etmemize yardımcı olan bir durum. Ama herkes bunu bu şekilde benimsemiyor. Aktivist trans erkekler için bildiğim kadarıyla bu geçerli değil ama erkekliği, normatif erkekliği olduğu gibi benimseyen birçok trans erkek var.<br />
<br />
<a name='more'></a>Bu hayatın cilvesi olan avantaj bazılarımız biraz daha feminist diyemeyeceğim çünkü feminizm ile ilgili bu yönde tartışmalar var, kadın olmayan birinin feminist olamayacağını savunan düşünceler var, bu durum bizi biraz daha profeminist, feminizmi destekleyen insanlar yapabiliyor.<br />
<br />
<br />
<br />
Biraz somutlaştırmak anlamında kendi deneyimimden bahsedebilirim.<br />
<br />
Benim toplumsal cinsiyet geçişim sırasında çok net olarak ilk gözüme çarpan erkeklerin kadınlara ve erkeklere farklı şekilde yol verdiğiydi. İstiklalde yürüyorum bir kadın geçecek erkek hemen bir adım çekilip yol veriyor bir erkek geçecekse sarılıyor. Bana hiç tanımadığım adamlar o kadar çok sarıldı ki, şok geçirmiştim. Erkek görünümüne kavuştuğunuz toplumsal cinsiyet geçişi bölümü erkekliği öğrendiğimiz bölüm oluyor. Biyolojik bir erkeği babası tutar 5 yaşında berbere götürür. Tıraş olmayacaksa bile berber ortamını görsün diye, ya da maça götürür ben maça gitmiştim gerçi ama berbere gitmemiştim. Erkekliği çocuklar olduğu gibi kaydeder ya biraz böyle sorgulayıcı bir yaşa vardığında eğer varmışsan öğrendiğin için biraz daha sorgulayıcı olabiliyorsun erkeklikle ilgili.<br />
<br />
Tabi şunu belirtmek lazım erkeklik yeni üyelerine bir parmak bal çalıyor. Çünkü toplumda avantajlı bir konum olduğunu bilerek geliyorsun. Bazı şeylerde gayri ihtiyari öğrenilmiş toplumsal cinsiyet dolayısıyla daha farklı davrandığınız keşfediyorsunuz. Eğer o bilinç seviyesine ulaştıysanız bunu sorgulayıp altını oyuyorsunuz.<br />
<br />
Bu insanlar trans erkeklik ile ilgili çok az şey biliyorlar. Bu görünmezlik sebebi ile tahmin kabiliyetleri de çok fazla olmuyor. Biz kendi hayatımızla ilgili bir şeyler anlatabilirsek ancak onların soruları da ona göre şekillenir diye düşünüyorum.<br />
<br />
<strong>Salon:</strong> Bu cinsiyet geçişi ameliyatında ilk nasıl oldu birinden onay almanız gerekiyor mu ya da ailenizle nasıldı o süreç?<br />
<br />
Bir kere devlet herkesin cinselliği ile ilgili fikir beyan etme hakkı olduğunu düşünüyor ya transseksüellikle ilgili bu hat safhaya çıkıyor bu ilgisi. Bir kişinin transeksüel olup olmadığını açıklayan Benjamin kriterleri diye bir şey var psikiyatrisiler bu kriterlere bakarak bir buçuk yıl kadar sizi psikolojik takip altında tuttuktan sonra transeksüel olup olmadığınıza karar veriyorlar. Bu süreç iki yıldı geçen sene bir buçuk yıla düşürüldü. Bu bir buçuk yılın 6 ayı geçtikten sonra ancak endokrinde hormon tedavisi görebiliyorsunuz.<br />
<br />
Bu psikolojik takibin ilk baştaki hedefi, sizin kişilik bölünmesi gibi bir ruhsal rahatsızlığınız olup olmadığını anlamak. Daha sonrasında da toplumsal cinsiyet geçişi sırasında yaşayabileceğiniz gerek ailenizden gerek toplumdan kaynaklanan gerek işte okul yaşamınızda karşılaşacağınız problemlerle başa çıkma gücünüzü ölçmek eğer depresyona sürüklenirseniz ilaç tedavisine başlamak.<br />
<br />
Türkiye’de 5 yıl boyunca psikolojik takipte olup hormona başlamamış insanlar da görüyoruz. Genellikle çok sık duyulan ameliyatların başarısız olma hikâyeleri var. Çünkü cerrahi bakımdan cerrahların denetlenmemesi gibi bir durum var. Tabi bu hem denetlenmeme hem muhtaç olma durumu yüzünden cerrahların fahiş fiyat uygulamaları var. Ankara, İstanbul Ege hem psikiyatrik takipte hem de transeksüalite ile ilgili bilgi anlamında en tecrübeli üniversiteler. Bunun dışında Antalya’da, Edirne’de, Adana’da, Malatya’da, Eskişehir’de var. Bu muhtaç olma durumu yüzünden Sosyal Güvenlik Kurumu hiç bir şekilde, hakkınız olmasına rağmen devreye sokmuyorlar. Bütün ameliyatlar için duyduğum en az 12 milyardı en fazla duyduğum 50 gibi bir şeydi. Trans kadınlar için biraz daha düşük bir meblağ daha uzun zamandır yapıldığı için. 18 yaş bütün ameliyatlar için olağan bir sınır, bunun dışında siz Benjamin kriterlerine göre yaş yine bir kriter ama siz (net değil) ama Türkiye’de henüz 16 yaş değil ama 18 yaş kriteri var.<br />
<br />
<strong>Umut:</strong> Yurtdışında süreci 6–7 yaşına kadar indiren uygulamalar var. Geçen yıl 7 yaşında psikiyatri sürecine başlayan biri vardı yurtdışında.<br />
<br />
<strong>Salon:</strong> Aile kendisi bir cinsiyet belirliyor çocuk için bilmediğim için soruyorum, her iki cinsiyetin özelliklerine de sahipse, tamam kız çocuğu olsun diyorlar kişi onun da travmasını da yaşayabiliyor.<br />
<br />
Çift cinsiyetlilikten bahsediyorsun, bu dediğin 3–5 yaşında belirlenecek bir şeydir.<br />
<br />
<strong>Salon:</strong> çocuk doğduğunda ilk altı ayda toplumsal olarak kendisinin cinsel kimliğinin kadın mı erkek mi olduğuna karar veriyor. Ondan sonraki süreçte psikiyatri açısından baktığında erkekse biyolojik cinsiyeti ve toplumsal kimliği de erkekse “normal” devam ediyor ama bedeni erkek ama toplumsal cinsiyet kimliği kadınsa transeksüel kimliğin oluşumu ortaya çıkıyor o da senin söylediğin gibi 5–6 yaşında şekilleniyormuş. Ama ilk cinsiyet kimliğine dair fikri ilk 6 ayda oluşuyor.<br />
<br />
Kadından erkeğe transeksüeller için genelde ameliyatlar 3 defada yapılıyor, ameliyat sayısı trans kadınlardan daha az olduğu için pahalı. Ameliyat sayısı daha fazla bir de bu yüzden pahalı. Hormonlara 6 aydan sonra başlıyorsun birden çok ilaç var. Erkeklerin taşıdığı bütün sağlık risklerini otomatik olarak üstlenmiş oluyorsun, tansiyon, kalp rahatsızlığı, kellik gibi.<br />
<br />
<strong>Salon:</strong> Hormon kullanımı ne kadar sürüyor.<br />
<br />
O biraz da kişinin isteğine bağlı istediğin görünüme kavuştuysan bırakabilirsin. Testesteron baskın hormondur, mesela trans kadınlarla trans erkeklerin görünmezlik bakımından ayıran en önemli şey de bu testesteronun baskın olmasıdır. Vücut bir defa testesteron salgıladığında bunun getirdiği omuz genişlemesi kas yapısı gibi şeyler geri alınamıyor.<br />
<br />
<strong>Salon:</strong> Örneğin erkeklik deneyimleri aynı zamanda mücadele içersinde de o açılım sürecinde karşınıza çıkan zorluklar önyargılar neler, örneğin feminen bir geye çok rahatlıkla insanlar trans kadın aslında açılamamış gibi bir yargıda bulunabiliyor, ama özellikle feminen bir kadın için transseksüelliğini söylemesi üzerine insanların sanki ortada büyük bir problem varmış gibi biz çözeriz havası olmuştu. ben şeyi merak ediyorum sonuçta o geçiş sürecinde hem çevrenizle politik insanlar tarafından yaşadığınız deneyimler, ya da nasıl aştınız onları merak ediyorum. Sonuçta hormonlar önemlidir ama trans erkeklik dendiğinde ilk aklımıza gelen şey süreçleri uzun uzun anlattırmak oluyor, bu da belki sizi sıkıyor olabilir zamanla. Çünkü trans kadın arkadaşlara biz daha az böyle davranıyoruz, hormonlarla ilgili bu kadar çok zoru sormuyoruz. O beni birazcık tedirgin etti.<br />
<br />
Bu söylediğin şeyin sebebinin bütün cihandaki penis tutkusu olduğunu düşünüyorum ben. Ben annemle ve babamla konuştuğum zaman babamla özellikle konuştuğumda onun için infialdi yani. Ve ilk tepkisi şuydu sen erkek olamazsın nasıl oluyor olabiliyor mu? Bir de şey erkeklik çok sorgulanamaz v e ulu bir konum ya oraya gerçekten varılıp varılmayacağı merak ediliyor. Babamın söylediği şeylerden biri şuydu senin sünnet fotoğrafın olmayacak askerlik anın olmayacak, ben askere zaten gitmeyecektim. Senin çocuğun olmayacak dedi. Şimdi bunlar erkekliğin aşamaları erkek sünnet olu askere gider milli olur, evlenir baba olur, erkeklik bu durumda kabataslak tamamlanır. Trans erkekler öncelikle erkekler tarafından sorgulanıyor, kadınlar tarafından da sorgulanıyor işin komik tarafı. Yani o erkekliğin o ulu tarafına onlar da sahip çıkıyor. Benim en sık aldığım tepki inanmamaydı. Yok, canım gerçekten mi hiç anlaşılmıyor, çok başarılı gibi tepkiler. <br />
<br />
<strong>Umut:</strong> Etkinlik yaptık İstanbul’da bir günü de beraber geçirdik, bu çocuk gey mi diyorum?<br />
<br />
Umut’un bahsettiği etkinlikte ben organize ediyorumdur, ya sen hiç gey gibi durmuyorsun ama acaba biseksüel misin diye düşünüyordum, meğer transeksüelmişsin gibi tepkiler vardı, o kadar ciddi bir görünmezlik var yani.<br />
<br />
<strong>Seçin:</strong> Örgütlenme içersinde, LGBTt hareket içersinde zorlandığınız kısımlar var mı?<br />
<br />
Var, ben çok yalnız hissediyorum özellikle partilerde. Çok sıkıcı oluyor herkes kendi havasında kolileşiyor falan ben eve gideyim falan oluyorum. Örgütlenme alanında da görünür trans erkeklerin sayısının çok az olması çok fazla iş yükü demek oluyor. Trans erkekleri açılmaya da ikna edemiyoruz bir şekilde. O işte ağza çalınan baldan kaynaklanıyor bir miktarda. Canım ben anlaşılmıyorum zaten niye ortalığı bulandırayım gibi düşünülüyor. Onun dışında genelde Voltrans Trans Erkek İnisiyatifi var, İstanbul’da. kemik yapısı beş kişiden oluşuyor en geniş haliyle on kişi eder, bunun on katı kadar sempatizan grubu var. Bir şey olduğu zaman birlikte tartışalım diyen, ya da trans politikası konusunda yardımlaşmak isteyenler iş yükünü bir anlamda hafifletmek isteyen insanlar oluyor, çok büyük zorluklarla karşılaştığımızı söyleyemeyeceğim açıkçası, dayanışma daha ağır basıyor.<br />
<br />
<strong>Toprak:</strong> Ben Ankaralı bir transeksüel olarak böyle düşünmüyorum. LGBT’lerin içersinde mücadele ediyorsanız ve siz tek bir trans erkekseniz sizin hiç bir sorununuz yok, çünkü siz erkeksiniz. O anlamda sizin mücadele edilecek hiç bir şeyiniz yok gibi düşünülüyor. Eğer etmek zorundaysanız siz bunu istiyorsanız sizin bir grup kurmanız gerekiyor. LGBT bireyler sizinle beraber o erkekliğin transeksüel erkekliğin mücadelesini vermiyorlar. O anlamda ben pek katılmıyorum maalesef.<br />
<br />
Senin söylediğin üzerine benim aklıma da şu örnek geldi, trans denildiği zaman genel olarak anlaşılan erkekten kadına transeksüel seks işçileri olduğu için, bir trans toplantısı yapmaya çalıştığımız zaman biz de aynı şekilde, sizin ne probleminiz var ki deniliyor, bizim keyfimiz gıcır, zaten anlaşılmıyoruz, fuhuşa da zorlanmıyoruz, öldürülüyorsak, dayak yiyiyorsak da bunlar münferit bir iki olay yani. Çok ciddi ölümcül problemler varken biz böyle bir hiyerarşi kurmayın arkadaşlar dememize rağmen bunun sıkıntısı bazen biz de yaşıyoruz. Ama bu LGBT hareketten çok trans kadınların bize uyguladığı şiddet şeklinde görünüyor bana. Bu farklı şekilde de söylenebilir belki başka insanlar başka şekilde düşünüyor olabilir ama.<br />
<br />
<strong>Umut:</strong> Aslında iki boyutlu bir şey var, transların kendi arasındaki iletişim ile ilgili bir sorun, LGBT hareket içersinde tam tariflediğiniz gibi bir şey Toprak’ın dediği gibi. Bir de hani bu benim kendimle de ilgili bir şey Aras’la ilişkim üzerinden mesela Kaos da çok deneyimlediğim bir şey daha sonradan düşündüğümde, transseksüel seks işçisi kadınların toplumsal cinsiyet kimliğini ne kadar kurdukları ne kadar beslediklerini çok dert etmiyorum. Özel hayatında ya da benimle beraberken çok gözlemlemiyorum ama trans erkek söz konusu olduğunda oraya bir erkek lafı girdiğinde, sürekli erkekliği yeniden üretiyor mu diye gözlemlerken buluyorum kendimi. Bunu trans kadınlarla yaşamıyorum, bunu üretiyor mu üretmiyor mu diye dert etmiyorum, ama trans erkekler söz konusu olduğunda yeniden üretiyorlar mı acaba sorusunu daha çok sorduğumu görüyorum. <br />
<br />
<strong>Toprak:</strong> Kendinize trans erkek diyorsunuz hormondan önceniz ve hormondan sonranız var. Hormondan önce iki arada bir derede işte buch lezbiyen gibi görünüyorsunuz bütün lezbiyenlerin gözünde buch lezbiyensiniz arkadaşlarınız var. Hormon kullanmaya başlıyorsunuz kadın arkadaşlarınızı kaybediyorsunuz, neden erkekleşiyorsunuz, görünümde. Hormon kullanmaya başladıktan sonra bir tarafıyla erkeğin erkekliği ve onun ürettiği o erkek egosu ile mücadele etmeye çalışıyorsunuz. Bir taraftan da o kadınların sizin üzerinize geldiği " sen ataerkilliği besliyorsun" dediği yerle mücadele ediyorsunuz. Sizin kendinize ait hiç bir kişiliğiniz yok transeksüelsiniz sanki bir fabrikadan çıkmış gibisiniz hepiniz birbirinize benziyorsunuz, siz de erkekliği örnek alarak hareket ediyorsunuz gibi düşünülüyor. Erkekliği taklit ettiğiniz düşünülüyor sizin kendinize ait bir kişiliğiniz yokmuş gibi düşünülüyor. Ve bu sizin kendiniz sıkışmış hissetmenize neden oluyor aynı zamanda sizi yalnızlaştırıyor.<br />
<br />
<strong>Aras:</strong> Sürekli bu toplumsal erkek olacaksın, erkeksin gibi önyargılar yüzünden ben gey oldum mesela. Yani sırf böyle diyecekler diye bundan korktuğum için. Şöyle bir şey var bu benim gördüğüm bir şey feminist bir camianın içinden feminist kadınlar tarafından yapıldı demiyorum bu. Özel olarak benim yaşadığım bir şey bu bir grup feminist kadın tarafından şöyle suçlandığımı çok iyi biliyorum mesela, kaldı ki benim yani o geçiş aşamasını ben çok fazla yaşamadım, mesela hiç lezbiyen olmadım, ona dair pek bir deneyimim yok hiç deneyimim yok daha doğrusu. buch lezbiyen zannedilme dönemini yaşamadım ben ama şeyi çok iyi biliyorum sanırım bu kadınlığı ve erkekliği idealize etmeyle ilgili sanırım, orada da bir kadınlığı idealize etme durumu yüzünden kadınlık gibi kutsal bir şeyi terk ettin ona ihanet ettin gibi bir şeyle suçlanıyorsun. Ama bir taraftan da o erkekler imparatorluğuna zaten hiç bir zaman giremeyeceksin. Yani çift taraflı bir sıkışma var çünkü bu LGBT hareket içinde de böyle mesela benim üniversitedeyken ev arkadaşlarım erkekti ve onlar için mesela benim açılmam ile ilgili hiç bir sorun yoktu zaten biliyorlardı, 6 yaşından itibaren herkes bildiği için böyle bir açılma süreci yaşamadım. Ama onlara göre çünkü futbol izlemeyi sevmiyordum, o toplumsal erkekliği çağrıştıran hiçbir şeyi sevmiyorum, ama bunu LGBT harekete girdikten sonra tepkisel olarak yaptığım bazı şeyler var. Mesela cinsel yönelimimi söylememem tamamen buna bir tepki. Ama daha öncesinde futbol maçı izlememem tepki değildi gerçekten sevmiyordum. Ama işte heteroseksüel erkekle ev arkadaşlarıma göre bu yüzden çok da erkek değildim. Bahsettiğim kadın arkadaşlarım içinde kadınlığa ihanet eden bir hain durumundaydım, LGBT camia içinde de sürekli o erkekliği taklit edecek potansiyel erkek oldun, erkekliğin bütün nimetlerinden yararlanıyorsun, erkek oldun değil daha doğrusu ben buraya geldiğimde zaten o trans geçiş dönemimi yaşamıştım. Potansiyel olarak sen kadın da döversin, küfürlü de konuşursun sen zaten şöylesindir diye çok ciddi bir önyargı yüzünden mesela işte buyurun beni gey yaptınız mesela. Kendim olmakta çok zorlandığım alanlar oluyor. Benim cinsel yönelimimi söylememem ya da insanların bunu sormasından rahatsız olmam ciddi şekilde rahatsız olmam tamamen politik bir şeydir. Benim yalnızca kadın sever biri olduğum üzerinden de bir önyargı var. Çünkü insanlar cinsel yönelimin cinsiyet kimliğinden çok farklı olduğunu ve ben cinsel yönelimimi söylemiyorum dediğin anda da heteroseksüel olmak zorunda değilim, buna dair bana bir şey geliştiremezsin bunun üzerinden bana baskı yapamazsın dediğim anda da kafalarda direk şeyi görüyorum, madem erkek sevecektin niye döndün ifadesini görüyorum. Hâlbuki benim anlatmaya çalıştığım şey kadın sevmek için erkek olmak gerekmeyeceği gibi erkek sevmek içinde kadın olmanın gerekmediği, o heteroseksist sistemi biz aslında LGBT hareket içersinde de çok fazla tekrarlıyoruz. Benim kiminle seviştiğim benim cinsiyet kimliğimle çok da alakalı bir şey değil. Ve bu benim üzerimdeki önyargıya karşı geliştirdiğim bir tepkidir.<br />
<br />
<strong>Salon:</strong> mümkün olduğu kadar o alana girmemek sormamak yani pot kırmaktan korkuyorsun, yaklaşırken de endişe duyuyorum açıkçası, sormaktan korkuyorsun nasıl davranacağını da bilemiyorsun. Yani her sorduğunuz şey sorgulamak mıdır? O özel alana girmek midir?<br />
<br />
<strong>Aras:</strong> beni heteroseksüel farz etmek ve bunun üzerinden bir şey devşirmek kesinlikle özel alana girmektir. Benimle bir insanın sosyalleşme şekli benim kiminle yattığım üzerinden kurgulanabilecek bir şey değildir çünkü ben insanlara böyle davranmıyorum. Seviştiği kişi üzerinden bir sosyalleşme geliştirmiyorum. Bunun biraz da kim tarafından ne şekilde söylendiği de önemli nasıl sorulduğu da belki önemlidir oradaki üslup da çok önemlidir. Trans kadınlar tarafından şu çok yapılan bir şey mesela sana göre ne var zaten erkeksin. Senin zaten sorun.<br />
<br />
Şöyle bir hiyerarşiye gidiyor bu ben öldürülüyorum, ben seks işçiliği yapıyorum, benim ciddi sorunlarım var o yüzden senin hiç bir sorunun olamaz.<br />
<br />
<strong>Barış:</strong> Trans erkek kelimesini bile birçok arkadaş ilk defa duyuyor. Daha yeni dolaşıma sokulmuş bir kelime çünkü. Bugüne kadar transeksüel üzerinden gidiyorduk ve transeksüel neydi biim için, seks işçisi kadın arkadaşlardı. Trans erkekler daha yeni birbirleriyle görüşüyorlar. Ben bile -o kadar içinde olmama rağmen- benim bile bir sürü tanımadığım trans erkek var. Benim bile derken Pembe Hayat’ta olmam üzerinden söylüyorum, Aras’ın söylediği hiç kimseye görünmeden derneğe girip çıkan, birileri geldiği zaman balkona saklanan, birçok insan var ve henüz daha yeni kendileri birbirleriyle konuşuyorlar.<br />
<br />
<strong>Berk:</strong> Hem topluma karşı gizli olma durumu var hem de erkeklikte vardır ya kim daha uzağa işeyecek muhabbeti birazda o yüzden trans erkekler çok da bir araya gelemiyor gibi düşünüyorum ben. Onun ameliyatı başarılı olmuş bunun bilmem nesi güzel olmuş, gibi muhabbetler de alttan alta dönüyor.<br />
<br />
<strong>Barış:</strong> Bir de işte hormon kullanma ve ameliyat üzerinden zaten bir sosyal alan var trans erkeklerde. Ama trans kadınlarda öyle değil. Sosyal hayat biraz daha ameliyat olma süreçleri üzerinden gidiyor trans erkeklerin.<br />
<br />
<strong>Umut:</strong> Trans erkeklerin o geçiş aşamasına dair konuşuyor olmaları aslında Hollanda’daki trans kimliğin kuruluşuyla da paralelmiş gibi geliyor. İş bitecek ve ben yoluma devam edeceğim sen yoluna devam edeceksin gibi bir yerden trans kimliğin kurulması ile ilgili diye düşünüyorum. Bir de ek olarak LGBT harekette heteroseksüel olanlar ve olmayanların bir arada durma zorunluluğu var ya o bir arada durma zorunluluğu her zaman için bir ön koşul mudur? Trans erkekler için hem gey ve lezbiyenlerle kurdukları ilişkiler bu kadar yıpratıcı oluyorken hem de trans kadınlarla kurdukları ilişkiler bu kadar yıpratıcı oluyorken acaba trans erkeklerin kendi başına olma ve kendi örgütlenme pratikleri bir öncelik olamaz mı sorusu da geliyor. Bir yandan biz size bilirkişi muamelesi yapıyoruz.<br />
<br />
<strong>Barış:</strong> O zaman geylerde tek başına örgütlensin çünkü lezbiyenlerden çok farklı sorunları var.<br />
<br />
<strong>Umut:</strong> Onu diyorum zaten ayrı örgütlenme pratiği sergilenebilir mi diyorum. Lezbiyenler zaten ayrıca toplanıyorlar zaten. Kaos’un ilk kuruluşunda geylerin gündemini takip ediyorduk çünkü geyler parkta gasp ediliyordu, polis gey barı basıyordu falan. Yasemin ve yeşimin de sürekli deneyimlerinde yazdığı şeydi üç sene sonra ben kendimi gey gibi hissediyordum güven parkta biri saldırıya uğradı mı diye düşünüyordum. Kendim gibi bir lezbiyeni nasıl bulurum ve o lezbiyenle nasıl deneyim paylaşırımın ötesinde tırnak içersinde egemen olan azınlığın altında sorununu tartışıyorsun ve sorununu tartışırken de onu baz alarak tartışıyorsun. Sabahtan beri kurulan cümleler de trans kadınlar gibi öldürülmüyoruz, onu baz almaya gerek var mı diyorum. Ben mesela şeyi merak ediyorum ailenle ilişkin mesela bana çok ters hani erkek Fatma yüceltilir ama kız Ali hep aşağılanır, erkek Fatma’nın ev içinde de annesi ve babası tarafından yüceltildiğini düşünürken sen şey diyorsun benim babam hiç de öyle davranmadı diyorsun bu benim adıma yeni bir bilgi. Bu bilginin dolaşıma girmesi için de sizin bir arada duruyor olmanız belki o zorunlu birliktelikten daha önemli bir şeye işaret ediyor.<br />
<br />
<strong>Berk:</strong> Aras’ın da kast ettiği ve benim de ondan anladığım şey açıkçası geçişle ilgili malumatı paylaşmak için birlikte bulunmaktan öte insani bir ilişki kurulmuyor. mesela bana Facebook’dan mail geliyor biliyorum İzmir’de yaşayan bir trans erkek naber nasılsın yok, hormona ne zaman başlayabilirim. Dur önce bir selam ver yani. Senin orada insani hiç bir değerin yok sen orada bir kitapsın o bilgiyi sağlayacaksın, mademki aktivistsin söyleyeceksin arkadaş. Ben çağıracağım sen geleceksin gibi bir ilişki var. Trans kadınların arasında görmediğim bir şey bu mesela.<br />
<br />
<strong>Toprak:</strong> Trans erkeklik daha yeni insanların ağzına dolanan bir kelime dedik ya bu gençlerin hiç biri kendini tanımıyor, kendine ne isim koyacaklarını bilmiyorlar. Ben ilk gazeteye çıktığımda Ankara dışından onlarca transeksüel erke geldi bana. Ailelerine ne olduklarını anlatamamışlar, imam nikâhlı karısıyla falan gelen oldu. Bu insanlar bunu bilmiyorlar ve sen bunu anlatmak zorundasın. Birçok erkek transeksüelin sorunu da şeydir aslında mavi kimliğimizi alalım, sakalımız çıksın sonra evlenelim kaçalım görünmez olalım. Erkek transeksüel olabilmen için ameliyat olman gerekiyormuş gibi görülüyor. Senin bedenine göre sen erkeksin. O bazı arkadaşlara göre ben ameliyat olmadığım için bazı süreçleri tamamlamadığım için adam gözünde ben bir türlü lezbiyenlikten kurtulamadım. Erkek transeksüellerle bir araya gelmek için çok da sabırlı olmak gerekiyor. Çünkü kendini tanımayan birine hem kendini hem onu anlatmaya çalışıyorsun. Biz geçen sene şahika yükselle tartışmıştık, benim çok marjinal düşündüğümü falan söylemişti. Bir insanın bedeninden nefret etmesi dolayısıyla kendinden nefret etmesi gerekiyor sanki. <br />
<br />
<strong>Barış:</strong> ve de orada şöyle bir bilgi vermişti Şahika Yüksel, Türkiye’deki trans ameliyatlarının yüzde 60’ı trans erkek, ben ona çok şaşırmıştım.<br />
<br />
<strong>Salon:</strong> Evet, benim gözümde gey ve lezbiyenlerde travesti seks işçisi olan kişilerin maruz kaldığı olaylar farklı. Muhtemelen bulundukları ekonomik sınıflar farklı pek çok farklı şeyleri var. Bence farklı ama bunları ayrıştırmak da bizim elimizi güçlendiren bir mücadele şekli değil bence. O yüzden bunların farklı gündemlerini almak vs. yani bence böyle bir yöntem bizi sadece mağduriyetimiz üzerinden örgütleyecek bir şey olur. Mağduriyet üzerinden de yapılacak örgütlenme de pek bir şey getirmez diye düşünüyorum. Eğer bir cinsiyet politikası güdüyorsak bu dönüşümü talep ediyorsak bence birlikte olmalıyız. Ben vicdani ret ile ilgili dünyada neler oluyor bununla ilgili bir şeyler hazırlıyordum o sırada şöyle bir şeye denk geldim mesela bazı transeksüel erkekler askerlik yapmaları konusunda örgütleniyormuş, yani askerlik yapmak istiyorlar. Sizin nedir bu konuda bakış açınız?<br />
<br />
<strong>Berk:</strong> Feminist arkadaşlar yanılıyorsam düzeltsinler kadın problemi ile ilgilide kadın olmayan insanlar da bir şekilde çalışabilir ama kadınların kapalı toplantıları vardır. Umut’un bahsettiği sanırım buydu. Kendi hikâyeni ortaya döküp o ortaklık duygusunu paylaştığın zaman birlikte hareket etmek çok daha kolay. Biz voltransı Eylül 2008’de ilk olarak bir araya getirdik, ama herhalde 2009 un mayısı falandı biz daha hiç bir şey yapmamıştık. Tek yaptığımız haftada bir toplanıyorduk benim başıma şu geldi geçen gün şöyle oldu bundan ibaretti. Acılarımızı trajikomik olayları okulu anneyi babayı okulu şunu bunu konuşarak geçti. Ve ondan sonra o güvenli bölge oluştuktan sonra iş çıkartma dönemi başlıyor, bu önemli bir şey. LGBT hareketin hep birlikte olması tabi ki önemli bir şey çünkü hepimiz sonuçta cinsel kimlik için bir şekilde hareket ediyoruz. Cinsiyet kimliği cinsel yönelim konularında mücadele ediyoruz. Ortak bir kulvardayız ama birer birer yerel olarak örgütlenmek ve onun kapsayıcı şekilde birlikte bulunması farklı bir şey.<br />
<br />
<strong>Salon:</strong> Bu tartışmaya benzer bir tartışmayı geçen gün biseksüellik üzerinden yapmıştık, aslında fiziki koşullarda hareket en acil şey ne ise onu yapabiliyor. Bugün bir trans kadın öldürülüyorsa herkes dikkatini oraya yönlendiriyor ya da biri şiddete uğruyorsa o tarafa bakmaya başlıyor. Bu biraz aşamalandırma değil ama daha sonrasında lezbiyen ve biseksüel kadınlar biz görünmüyoruz ve tırnak içinde siz bize karşı hiyerarşi oluşturuyorsunuz bizim de önceliklerimiz var diye bir kıpırdanma olmuştu. En son biseksüeller arasında böyle bir tartışma olmuştu. Ya hetero olarak kabul ediliyoruz ya da yarı eşcinsel, biz nerede mücadele edeceğiz bizi kendi gördüğünüz yerden değerlendiriyorsunuz diyorduk. Trans erkeklerin ayrı örgütlenmesi ya da birlikte hareket etmesinden de öte insan kendisi gibi olanı görmek ister yani. <br />
<br />
<strong>Berk:</strong> Ortak bir dil oluyor farklı bir dil oluyor sen daha bir şeyi anlatırken biliyor o adam yani o seni anlıyor onun getirdiği psikolojik bir destek var bu nedenle yerel olarak örgütlenmek önemli. Askerlikle ilgili benim söyleyeceğim çok fazla bir şey yok. Çünkü benim bir kan rahatsızlığım var o yüzden muafım transeksüellerin askerlik yapması yasak olduğu için iki kere muafım. Bana hep soruyorlar gittiğim zaman soruyorlar askerlik yapıyor mu transseksüeller diye. Ben biyolojik bir erkek olsam da yapmayacaktım zaten hani sağlıklı bir erkek olsam da yapmazdım diyorum. Çünkü bunun ciddi bir vakit kaybı olduğunu düşünüyorum insanın en üretken çağında bir buçuk yılının çalındığını düşünüyorum ve yani mıntıka temizliği nedir. Ben üniversite mezunu mastırlı bir insanım. Bir torna tezgâhıdır askerlik o torna tezgâhına girmeden de vatan için bir şey yapmak icap ediyorsa illaki ben bunu dediğim gibi askeriyede mıntıka temizliği yapmadan ya da işte bir subaya selam vermeden, bir komutana çay götürmeden de yapabilirim. Bu anlamda kamusal hizmet kavramına daha yakın duruyorum.<br />
<br />
<strong>Aras:</strong> Benim askerliğe bakışım kesinlikle bu noktadan değil, senin üniversite okuyabilmenin sana yarattığı sınıfsal konumdan dolayı bunu reddetmek bana çok şey geliyor. <br />
<br />
<strong>Umut:</strong> Ben öğretmenim ve pekâlâ nöbet tutmak yerine öğretmenlik yapabilirim anlamında okudum Berk’in dediğini.<br />
<br />
<strong>Aras:</strong> Erkek olmanın erkekliğin tamamlanması gereken aşamalarından biri olarak görüyor trans erkekler tarafından, benim gözlemlediğim bu en azından bilmiyorum katılır mısınız? Sayı olarak zaten hani benim tanıdığım trans erkek sayısı 15–20 falan o yüzden çok fazla ciddi bir genelleme yapabilecek durumda değilim ama tanıdığım insanlar arasında en azından örgütlü olanları bunun dışında tutuyorum. Ama çok net görebiliyorum erkekliğinin toplum tarafından onaylanmasının ciddi bir koşulu askerlik yapmak. Bu yüzden askerlik yapmak için can atan hatta bu uğurda işte yapacağı şeyleri hem kendisi için hem vatanı için büyük bir fedakârlık olarak gören bir sürü trans erkek tanıyorum. Ve bir de ben trans erkeklerin örgütlenmesi ile ilgili bir şey söyleyeceğim az önce barış bahsetmişti. Derneğe gelmiyorlar, derneğe geldiklerinde bir üst kata çıkıyorlar nereye geldikleri görülmesin diye, ondan sonra derneğe geliyorlar. Gelirken kapıyı çalmıyorlar kesinlikle aşağıdan telefon ediyorlar vs vs. ya da biri geldiği zaman balkona saklanıyorlar kaçıp gidiyorlar. Ben çok deneyimsiz biriyim, 1,5 yıldır bu hareketin içindeyim aktivist bile diyemiyorum kendime çaylağım. Ben bu yüzden ciddi bir depresyona girip ben beceriksiz bir adamım ve hiçbir şey yapamıyorum demiştim. Çünkü bu insanların derneğe gelmelerini en azından kapıyı çalarak derneğe gelmelerini bile sağlayamadım. Bu 12 kişiden bahsediyorum, aramızda şöyle bir şey vardı geldikleri zaman, dünyanın bütün erkekliği kendisinde toplanmış, beş tane adam falan gördüm karşımda oturmalar kalkmalar, lan herhalde dövecekler beni diye düşündüm. Hani bir aksesuar olarak şeyi bile söyleyebilirim buradan bile bir analiz çıkartılabilir neden üçünün elinde tespih vardı. Buradan da erkekliğe dair bir şey anlatılabilir. Ama şöyle bir şey var ben bu insanlara bırakın erkeklik üzerine bir şey söylemeyi, ofiste yanımda çalışan arkadaşıma dair bile eşcinsel bir erkeğe dair bile bir şey söyleyemiyorum çünkü yan yana durduğu zaman erkekliği o kadar sarsılıyor ki o gelmesin diyor. Kapıyı kapat o gelmesin ibne olduğu için gelmesin yan yana durmayım onunla diye düşünüyor. Ben bir yandan bu insanlara tepki verdiğim zaman ne olacak bir daha derneğe gelmeyecek hiç bir şekilde kazanamayacağım. Tepki vermesem kendi inandığım şeylere ihanet ediyor olacağım yani bu dili geliştirmek benim için gerçekten çok zor. Dediğim gibi ben kesinlikle hiç erkek değilim onlara göre ve ben ciddi ayrımcılığa maruz kalıyorum ses de çıkaramıyorum döverler çünkü.<br />
<br />
<strong>Salon:</strong> sen bunları anlatırken aklıma şey geldi aklıma sürüne sürün erkek olmak var ya. Toplumsal cinsiyet rolleri dediğimiz şeyler burada çok belirgin ortaya çıkıyor. Erkek olmak toplumun onayladığı erkeklik rolüne adam adapte olmaya çalışıyor, kendini o şekilde var etmeye çalışıyor, o erkeklik rolünü zaten sorgulamamış tam da toplumun istediği erkek olmaya çalışıyor. Ve askerlik yapmayı bu kadar istemelerinin nedeni de hani demin söyledi ya arkadaşımız bir sünnet olursun iki askere gidersin üç baba olursun. Yani böyle baktığın zaman o bahsettiğin insanların bu tepkileri bana çok da garip gelmiyor. Siz bunun farkındasınız sorguluyorsunuz toplumsal cinsiyet rollerini sorguluyorsunuz.<br />
<br />
<strong>Aras:</strong> Ben çok uzattım ama bir şey daha ekleyeceğim bunu diyen insanlara mesela benim üslubuma bakıp bana niye kırıtarak konuşuyorsun diyen insanlara benim şunu söylemem politik bir yerden ben kadınlığı ve erkekliği reddediyorum ben hatta erkeğim demek bile benim için kötü bir şey. İkili bir cinsiyet anlayışından dolayı ya da benim heteroseksüel olduğumu söylemem bile mesela benim hayal ettiğim arzuladığım dünyaya ait bir şey değil. Bana kırıtıyorsun diyen insana ben şunu söylediğimde ne olur çok merak ediyorum, benim erkeklikle ilgili bir derdim yok bunu kanıtlamakla ilgili bir derdim yok bütün o rolleri reddediyorum mesela işte hamile de kalabilirim dediğim zaman hani kafamda kaç tane sandalye kırılacak çok merak ediyorum.<br />
<br />
<strong>Berk:</strong> Ben şeyi biliyorum abisinin askerlik anılarını kendi askerlik anıları gibi anlatan insanları da gördüm.<br />
<br />
<strong>Salon:</strong> Bir şey daha eklemek istiyorum ben hani toplumda en çok şiddete maruz kalanlar öldürülenler bir geyler bir de trans seks işçileri,<br />
<br />
<strong>Umut:</strong> Kaç tane lezbiyen zorla evlendiriliyor ve intihar ediyor onu bilmiyoruz mesela.<br />
<br />
<strong>Seçin:</strong> Benim bildiğim mesela bir sürü kadın var evden çıkamadığı için polise gidemiyor şikâyet etmeye. Şiddete uğrayıp tecavüze uğrayıp kimseye söyleyemeyen bir sürü kadın var. Polis de tehdit ediyor.<br />
<br />
<strong>Salon:</strong> İşte bu ailenin sürekliliği ve aile kurumu ile ilgili, devletin devamlılığını sağlayan bir şey çünkü.<br />
<br />
<strong>Umut:</strong> Erkekliğe öykünme ya da trans kadınların abartılı kadınlığı kurma hallerini bir yere kadar kendi açılma deneyimimden oraya tıkılmadığı sürece sorun değil. Çünkü hepimiz eşcinselliğimizi keşfettiğimiz ve sosyalleşmeye başladığımız bir anda dağıttık a oda varmış bu da varmış dedik. Aslında olmak istemediğin bir eşcinsel rolüne kendiliğinden girebiliyorsun. Bu çok şey geliyor bana, orada bizim örgütler olarak kendimizi sorgulamamız gereken hani senin neden tespihle geliyorlar neden örgütlenmiyorları dert etmemiz değil başka bir şeyi dert edinmemiz gerekiyor. Bu aşamayı atlatabiliyor muyuz bu noktada o insanları güçlendirme mekanizmasını yaratabiliyor muyuz sorgusuna girmemiz gerekiyor. Kaos a 2006 da yeni kurulduğunda bir trans erkek geldi uğur ilgileniyordu bizim odada ilgileniyor çocuk diyor ki tedavi olacağım süreç tamamlanacak ve hayatıma devam edeceğim, uğur gey zannettiği için diyor ki bu işim tedavisi yok diyor. Aileler bir de şunu çok yapabiliyor ben anneme ilk açıldığımda dünya yıkılmış gibi oldu, ama ben sarma sarıyordum evde misafir geleceği zaman, teyzemin oğulları sarmıyordu mesela. Bende bir bokluk olduğunu bunların anlamış olması gerekiyor ki tencere benim önüme geliyor. Hani o anlamda şey aile şey yapıyor ikiyüzlü davranıyor mesela sizde şey var aile içi iş bölümü falan var ya bütün onlardan da tırnak içinde bir kaçış olduğu için onunla yüzleşmek çok daha ağır geliyor. Sofrayı topla hadi çay demle demek yerine oğlum sen otur ben çayını getireyim deme aşamasına gelmesi zor. Umut sarma sar demek kolay bir şey işe yarayan ve işlevsel bir şey bütün bu süreci düşünürsen trans erkeklerin bu süreci çok farklı. O insanların geçiş aşamasında ben bu kadar erkeğim bunu da yaparım bu masayı da deviririm bu sandalyeyi de kırarım tavrı bana belli bir süre makul geliyor. Biz birlikte durdukça değişiyor dönüşüyor ve bir şeyleri sorguluyoruz.<br />
<br />
<a href="http://www.kaosgl.org/icerik/trans_erkekler_oncelikle_erkekler_tarafindan_sorgulaniyor">Kaosgl</a>Unknownnoreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-2742335083932827463.post-81396358125260899522010-11-29T13:59:00.001+02:002010-11-29T13:59:39.545+02:00Haber: "Nefrete Karşı Sanatçılar" AnlattıNefret Suçları Mağduru Trans Bireyleri Anma Buluşması'nın cumartesi günki son oturumunda sanatçı ve aktivist Gabrielle Le Roux, fotoğrafçı Diana Blok, Şarkıcı İlkay Akkaya, Temsiliyet filmi oyuncularından Ayta Sözeri, Görkem Kanbolat Arslan ve modacı Barbaros Şansal konuştu.<br />
<br />
Nefret Suçları Mağduru Trans Bireyleri Anma Buluşması'nın dün (27 Kasım, Cumartesi) gerçekleşen son oturumunda sanatçılar transfobi ve nefreti tartıştı.<br />
<br />
<a name='more'></a>Pembe Hayat'tan Serra Can'ın moderatörlüğünü yaptığı oturumun ilk konuşmacısı fotoğrafçı Diana Blok idi. 2009 senesinde İstanbul ve Ankara'daki LGBTT bireylerin hayatını araştırmaya, fotoğraflamaya geldiğini anlatan sanatçının burada çektiği fotoğraflar şu anda Ankara'da sergileniyor.<br />
<br />
Sanatçı ve aktivist Gabrielle Le Roux, Afrikalı translarla gerçekleştirdiği resim projesini anlattı. "Afrikalı trans cinsiyetli aktivistler, portreleri burada sergileneceği ve hikayeleri burada da duyulacağı için çok mutlu. Sanat bazı sorunların görünürlüğünü arttırmak için iyi bir yol."<br />
<br />
"Nefreti anlamıyorum"<br />
<br />
Şarkıcı İlkay Akkaya, "nefrete karşı bir toplumsal hareket yürütülecekse eğer merhamet için de yürütülmeli. Merhametin içinde bir üstten bakma, hoşgörünün içinde bir horgörü olduğunu görüyoruz. Birbirimize değebilecek mesafede durmalıyız, birbirimizi ancak o zaman anlayabiliriz" diye konuştu.<br />
<br />
Temsiliyet filmi oyuncularından Ayta Sözeri, "Varoluşumuzdan, bizi görmekten nefret etmelerini anlayamıyorum. O yüzden inadına metroya biniyorum, otobüse biniyorum. Şu anda diğer sanatçı arkadaşlarımla sahnede olmak çok güzel. Sokakta dışlasınlar, sahnede alkışlasınlar" dedi.<br />
<br />
Oyuncu Görkem Kanbolat Arslan, insanların birbirini tanımaya çalıştıkça, nefretten uzak kalacağını düşündüğünü ifade etti.<br />
<br />
Modacı Barbaros Şansal, eşcinselliğin bir cinsel tercih değil, yönelim olduğunu hatırlattı. "Benim iki bayrağım var, biri yünlü dokuma Türk bayrağım, diğeri gökkuşağı bayrağı" diye konuştu. (ÇT/EÖ)<br />
<br />
<br />
Çiçek Tahaoğlu, <a href="http://www.bianet.org/bianet/bianet/126294-nefrete-karsi-sanatcilar-anlatti">Bianet</a>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2742335083932827463.post-58087898408767482012010-11-29T13:54:00.002+02:002010-11-29T14:00:27.682+02:00Haber: Tuncel, Karakaş ve Maes Transfobik Şiddeti KonuştuNefret Suçları Mağduru Trans Bireyleri Anma Buluşması'nda siyasetçiler transfobik şiddeti konuştu. Panele BDP'den Sebahat Tuncel, DSIP'ten Şenol Karakaş ve Hollanda Büyükelçiliği'nden Nicole Maes katıldı.<br />
<br />
<br />
Nefret Suçları Mağduru Trans Bireyleri Anma Buluşması'nın dünkü (27 Kasım, Cumartesi) ikinci oturumunda "Transfobik Nefrete Karşı Siyaset Ne diyor?" sorusu tartışıldı.<br />
<br />
<a name='more'></a>Pembe Hayat'tan Damla Çimen'in moderatörlüğünü yaptığı oturumun ilk konuşmacısı Hollanda Büyükelçiliği Siyasi İşler Departmanı Başkanı Nicole Maes idi. Maes Türkiye'de LGBTT bireylerin sorunlarını yakından takip ettiklerini söyledi, ardından Hollanda'daki duruma değindi:<br />
<br />
"Hollanda'nın çeşitlilik ve hoşgörülü bir ülke olarak uzun bir tarihi var. Bu ün trans cinsiyetler için de geçerli ama hiçbir sorunla karşılaşmadıklarını söyleyemeyiz. Toplumsal kabul en önemli mesele. Biz diplomatik çalışmalarımızda ayrımcılık karşıtı ilkeleri yaygınlaştırıyoruz. Trans cinsiyetin suç olmaktan çıkarılmasına, dünya çapında kabul görmesine çalışıyoruz."<br />
<br />
Tuncel: "LGBTT mücadelesini siyasete taşımak önemli"<br />
<br />
BDP Milletvekili Sebahat Tuncel nefret cinayetlerinin sadece LGBTT bireylere yönelik değil, öteki görülen, toplumsal olarak suçlu olarak algılanan herkese karşı işlenen cinayetler olduğunu söyledi. Önce parlementodaki durumdan bahseden Tuncel, nefret suçlarının önlenmesi ve LGBTT bireylerin sorunlarının görünürleşmesi için çözüm önerilerine değindi.<br />
<br />
"LGBTT bireylerin sorunları mecliste gündeme alınan ve politika geliştirilen bir konu değil maalesef. Siyasi partilerin kendi içlerindeki cinsiyetçi tutum da büyük bir problem. Nefret suçlarını önleyecek, LGBTT bireylerin hak, özgürlük ve yaşam hakkını güvence altına alındığı yasal düzenlemeler gerekiyor.<br />
<br />
"AKP yeni anayasayı seçimden sonraya bıraksa da LGBTT bireylerin bunu seçimden sonraya bırakmaması gerekliyor. Biz de yeni bir anayasa istiyoruz demeniz gerek. Toplumsal muhalefet oluşturmak çok önemli. Mücadeleyi sokakta yürütmek ve siyasete taşımak çok önemli. Eşitliğin olmadığı yerde adaletin olması mümkün değil."<br />
<br />
Karakaş: "Sol, LGBTT'leri yalnız bırakıyor"<br />
<br />
Devrimci Sosyalist İşçi Partisi'nden Şenol Karakaş konuşmasında sol hareketin LGBTT mücadelesindeki yetersizliğine değindi.<br />
<br />
"Türk solu LGBTT bireyleri mücadelelerinde yalnız bırakıyor, onları görmüyor. Türkiye'de sol Stalinizmden ve Kemalizmden besleniyor. Stalinist bürokrasi yeni sermaye grubu olan aileyi zedeleyecek eşcinselliği kabul etmiyor. Kemalizm ise tam bir burjuva ahlakı. Bunlar üstüste geldiğinde soldan çok az örgütün LGBTT mücadelesine destek olduğunu görüyoruz. LGBTT bireylerle birlikte hep beraber devrimci bir sol yaratmamız gerekiyor."(ÇT/EÖ)<br />
<br />
<br />
Çiçek Tahaoğlu, <a href="http://www.bianet.org/bianet/toplumsal-cinsiyet/126293-tuncel-karakas-ve-maes-transfobik-siddeti-konustu">Bianet</a>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2742335083932827463.post-85536164520713082742010-11-29T13:47:00.002+02:002010-11-29T14:01:29.428+02:00Haber: CETAD Toplantıları İstanbul'dan Sonra Ankara, İzmir, Eskişehir ve Diyarbakır'daNefret Suçları Mağduru Trans Bireyleri Anma Buluşması'nın bugünki (20 Kasım, Cuma) ilk oturumunda Lambda İstanbul Aile Grubu (LISTAG) üyeleri vardı. Trans ve eşcinsel bieylerin aileleri katılımcılarla deneyimlerini paylaştı, Cinsel Eğitim ve Tedavi Araştırma Derneği'nin (CETAD) çalışmalarını anlattı.<br />
<br />
<a name='more'></a>"Aile ve Nefret" başlıklı oturumun moderatörü Mehmet Tarhan LİSTAG'ın çalışmalarından bahsetti. Aile grubunun "elalem ne der?" sorusunun yerine "başka türlü bir elalem yaratma derdinde" olduğunu ifade etti. Ardından Sema Yakar, Ömer Ceylan, Şule Ceylan ve Pınar Özer konuştu.<br />
<br />
LISTAG üyeleri konuşmalarında çocuklarıyla yaşadıkları süreci, kişisel deneyimlerini anlattı. Aile desteğinin çocuklar için öneminin yanısıra, LISTAG ve CETAD toplantılarının aile için önemine de değindiler.<br />
<br />
CETAD toplantılarını İstanbul dışında Ankara, İzmir, Eskişehir, Diyarbakır gibi illere taşıyarak daha fazla LGBTT bireyin ailesine ulaşmayı hedeflediklerini anlatan LISTAG üyelerinden bir baba "bu toplantılara katılan diğer ebeveynlerin yalnız olmadıklarını anladıklarını" belirtti.<br />
<br />
CETAD'ın toplantıları psikiyatrlar ve LGBTT aileleriyle kapalı olarak gerçekleştiriliyor. İlk Ankara toplantısı yarın (27 Kasım) Birleşmiş Milletler binasında gerçekleştirilecek. Pazar günü ise Eskişehir'de bir toplantı düzenlenecek.<br />
<br />
CETAD toplantılarıyla ilgili ayrıntılı bilgi için contactlistag@gmail.com adresine mail atabilir ya da Lambdaistanbul Dayanışma Hattı'nı (0212-2445762) arayabilirsiniz.(ÇT)<br />
<br />
* CETAD, Büyükdere Caddesi Gümülcineli Apt. No: 20 D: 10 Şişli/İstanbul<br />
<br />
Çiçek Tahaoğlu, <a href="http://www.bianet.org/bianet/bianet/126282-cetad-toplantilari-istanbuldan-sonra-ankara-izmir-eskisehir-ve-diyarbakirda">Bianet</a>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2742335083932827463.post-68881861097191762532010-11-29T13:43:00.005+02:002011-04-19T16:38:42.281+03:00Haber: Transseksüelliğin Patolojikleştirilmesine Dur De!Nefret Suçları Mağduru Trans Bireyleri Anma Buluşması'nda, 28 Kasım 2010, Pazar günü STOP 2012 kampanya organizatörleri ve LISTAG psikiyatristi ve Homofobi Karşıtı Ruh Sağlığı Girişimi üyesi Seven Kaptan'ın katılımıyla "Trans Patolojikleştirilmesi" tartışıldı.<br />
<br />
<br />
<a name='more'></a>Nefret Suçları Mağduru Trans Bireyleri Anma Buluşması'nın cumartesi günkü ilk oturumunda STOP 2012 kampanya organizatörleri ve LISTAG psikiyatristi ve Homofobi Karşıtı Ruh Sağlığı Girişimi üyesi Seven Kaptan'ın katılımıyla "Transseksüelliğin Patolojikleştirilmesi" tartışıldı.<br />
<br />
Psikolog Sedat Yağcıoğlu'nun moderatörlüğünü yaptığı oturumda Seven Kaptan DSM-V kitapçığındaki (Psikiyatride Hastalıkların Tanımlanması ve Sınıflandırılması Elkitabı Beşinci Baskı) trans cinsiyet konusundaki değişiklere, bunun olumlu ve olumsuz yanlarına değindi.<br />
<br />
Değişikliklerden ilkinin, tanının isminin Cinsiyet Uyumsuzluğu (Gender Incongruence) olarak değiştirilmesi olduğunu belirten Kaptan, Transgender Sağlığı Dünya Profesyoneller Birliği'nin (WPATH), DSM-V'teki tanı ölçütleriyle ilgili önerilerini aktardı.<br />
<br />
"Cinsiyet kimliği bozukluğu tanımı kaldırılmalı"<br />
<br />
STOP 2012 kampanyasından Miguel Misse, Alira Araneta ve Aimar Suess kampanyanın nasıl doğduğunu ve amacını anlattı. Kendi seçimlerini, hiçbir bürokratik, politik, ekonomik engel ya da herhangi bir tıbbi zorlama olmadan sürdürebilmek için çalıştıklarını belirten kampanya organizatörleri taleplerini şöyle sıraladı:<br />
<br />
1. "Cinsiyet Kimliği Bozukluğu" tanımının uluslararası teşhis klavuzlarından çıkarılması (DSM-V ve ICD-11'in gelecek uyarlamaları)<br />
<br />
2. Cinsiyet düzeltme sürecinin sağlık sistemi tarafından sigortalanması<br />
<br />
3. Interseks bireyler üzerindeki ikili cinsiyet sistemine normalleştirme terapilerinin durdurulması<br />
<br />
4. Hormon terapisi ve cerrahi desteğe zorunlu psikiyatrik takip olmaksızın ücretsiz ulaşım<br />
<br />
5. Transfobi karşıtı mücadele: Eğitim, trans bireylerin istihdamı ve sosyal hayata dahil edilmesi, ayrıca sosyal ve kurumsal transfobinin her çeşidinin ifşa ve rapor edilmesi. (ÇT/EÖ)<br />
<br />
<br />
Çiçek Tahaoğlu, <a href="http://www.bianet.org/bianet/toplumsal-cinsiyet/126292-transseksuelligin-patolojiklestirilmesine-dur-de">Bianet</a>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2742335083932827463.post-79935706256822743732010-11-13T18:29:00.003+02:002010-11-15T02:05:41.393+02:00İzmir’de Bir Trans Kadın Cinayeti Daha! - Serap için Basın Açıklaması<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgRfCU2yw8LW6jfu_KYvi8Jlyj4DCJT6J8ZTv2EfR0ilBz9twolH3sl4DEFpZu7zZd26XbNbl5D3I67aD1lfDoFlEDDmaNTM_bEp7MnK1M4muxhRWXLFcyCBpM8CjBdXQgCGInf3aOVctki/s1600/izmir_serap.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" px="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgRfCU2yw8LW6jfu_KYvi8Jlyj4DCJT6J8ZTv2EfR0ilBz9twolH3sl4DEFpZu7zZd26XbNbl5D3I67aD1lfDoFlEDDmaNTM_bEp7MnK1M4muxhRWXLFcyCBpM8CjBdXQgCGInf3aOVctki/s200/izmir_serap.jpg" width="153" /></a></div>İzmir’de Bir Trans Kadın Cinayeti Daha! Öldürülen Serap için basın açıklaması bugün saat 18.30′da Alsancak Kıbrıs Şehitleri Caddesi Erbil Süel önünde olacak. Basın açıklamasının tam metni ise şöyle:<br />
<br />
<br />
Evlerinize, işyerlerinize, kafelerinize, otobüslerinize almadığınız bir trans kadın daha öldürüldü!<br />
<br />
Yolda yanınızdan geçerken alay edip, güldüğünüz; bakışlarınızla taciz ettiğiniz bir trans kadın daha öldürüldü!..<br />
<br />
<br />
<a name='more'></a>Geceleri keyfiyeten alıkoyduğunuz, kötü muamele ettiğiniz, gördüğünüz yerde ‘Kabahatler Kanunu’ndan cezalar kestiğiniz bir trans kadın daha öldürüldü!<br />
<br />
Bu cinayetler hepinizin!<br />
<br />
Geçen aylarda Bursa’da öldürülen İrem’in annesinin söylediği gibi “koca dünyaya sığdıramadığınız” trans kadınların öldürülmesinde tüm bunların payı ne kadar, hiç düşündünüz mü?<br />
<br />
Serap’ı da kaybettik…<br />
<br />
Dün (12.11.2010) akşam saatlerinde, İzmir’de, Yeşildere mevkiinde, vahşice bir cinayetle katledildi. Yaşanan onlarca cinayete bir yenisi daha eklendi. Çünkü trans kadınların yaşama hakkının tanınmadığı bir ülkede yaşıyoruz. Bu yüzden katiller, yakalandıklarında ceza indirimleri ile ödüllendiriliyorlar. Oysa yüzlerce kere tekrarladığımız üzere; bizler, bu ülkede ‘Nefret Suçları Yasası’nın saldırganlar için caydırıcı işlev görebileceğini ve cinayetleri önleyebileceğini düşünüyoruz. Ancak mecliste bu yönde hiç bir çalışma yok!<br />
<br />
Trans kadınları öldürmek hakkına sahip olduğunu zanneden katillere ‘Ceza Arttırımı’nı öngören yasalar düzenlenmeli! Yasa yapıcılar, yasa uygulayıcılar, ‘Nefret Suçları’nın, bir arada yaşama kültürüne verdiği zararı görmeli!<br />
<br />
Bu cinayetlerdeki cinsiyetçi, homofobik, transfobik saiklerin; gerçek motivasyonun ortaya çıkarılmaması, göz ardı edilmesi; etkili soruşturma yapılmaması, ‘Devletin Pozitif Yükümlülükleri’nin ihlalidir. Her cinayetten sonra, katillerin “indirimli” cezalandırılması, trans kadınlara yönelik ayrımcı zihniyeti pekiştirirken; öldürülenlerle aynı kimliği paylaşanlar tarafından hissedilen korku ve tedirginliği de büyütmektedir.<br />
<br />
Uzun yargı sürecinde; katillerin, farklılıklara yaşam hakkı tanımayan homofobi ve transfobileri yerine, mağdurların yaşam şeklinin sorgulanması; cinsel yönelim ve cinsiyet kimliklerinin gerek yetkililerce, gerek medya tarafından hakaretle eşdeğer anlamlarda kullanılmaları; bu cinayetleri cesaretlendirici mesajlar vererek, homofobi ve transfobiyi öldürücü düzeylere çıkarmaktadır.<br />
<br />
Bizler aşağıda imzası bulunanlar olarak,<br />
<br />
Serap’ı, Azra’yı, Melek’i, Çağla’yı, Ebru’yu, İrem’i ve öldürülen diğer tüm trans kadınları unutmadık.<br />
<br />
Cinayetlerin etkili bir şekilde soruşturulmasını, Katillerin indirimlerle ödüllendirilmemesini, ‘Nefret Suçları Yasası’nın bir an önce düzenlenmesini istiyoruz!<br />
<br />
Yetkililerin, bu cinayetleri önleme yolunda çalışmalara başlamaları için kaç kişinin daha öldürülmesi gerek! Bunca ölüm yeter!<br />
<br />
<strong>Basın Açıklaması Tarihi ve Yerleri :</strong><br />
<br />
İzmir’de; (13 Kasım Cumartesi) bugün, saat 18:30 ‘da, Kıbrıs Şehitleri Caddesi üzerindeki Erbil Süel önü.<br />
<br />
Ankara’da; (13 Kasım Cumartesi) bugün, saat 18:00′da, Yüksel Caddesi İnsan Hakları Anıtı Önü<br />
<br />
<br />
Dayanışmayla…<br />
<br />
<br />
<br />
Siyah Pembe Üçgen İzmir LGBT Derneği<br />
<br />
Hevjîn Diyarbakır LGBTT Oluşum<br />
<br />
Pembe Hayat LGBTT Dayanışma Derneği<br />
<br />
Kaos GL Derneği<br />
<br />
Voltrans Transerkek İnisiyaitfi<br />
Lambdaistanbul LGBTT Dayanışma Derneği<br />
<br />
MorEL Eskişehir LGBTT Oluşumu<br />
<br />
Amargi İzmirUnknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2742335083932827463.post-82985835885732695772010-10-22T13:45:00.005+03:002010-11-15T01:59:10.006+02:00Bir film ve bir rehber kitap"<em>Transgender'ın Temelleri</em>" adlı belgeselin Türkçe altyazılı hali linktedir. <a href="http://vimeo.com/15965384"><strong>Tıklayınız</strong></a>. yirmi dakikada cinsiyet kimliği, toplumsal cinsiyet, transgender, transseksüel gibi kavramları anlatıyor.<br />
<br />
Lambdaistanbul Aile Grubu'nun (LİSTAG) çıkardığı "<em>Ben Bir Transseksüel Annesiyim</em>" adlı rehber kitapçığını da <a href="http://listag.wordpress.com/"><strong>buradan</strong></a> bilgisayarınıza indirebilirsiniz.Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2742335083932827463.post-61852292656109518632010-10-18T17:13:00.006+03:002010-11-15T02:06:39.479+02:00Trans Kimlikler Hastalık Değildir Eylemine Çağrı<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj-T4d6r9wTkXVog73jGCmq2ivkQU_BN3NdYa5HsnIoNrBf4SU7We4HKCo-s0YE05m-6S6EoLCTek-IkaJqJHJKjCrNPn1ZDwrLRGtfrPMjyojP3v64J76US0V5SLto5v854iOK9jtybkSd/s1600/k%C4%B1rm%C4%B1z%C4%B1XX.jpg"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5530130959777498866" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj-T4d6r9wTkXVog73jGCmq2ivkQU_BN3NdYa5HsnIoNrBf4SU7We4HKCo-s0YE05m-6S6EoLCTek-IkaJqJHJKjCrNPn1ZDwrLRGtfrPMjyojP3v64J76US0V5SLto5v854iOK9jtybkSd/s200/k%C4%B1rm%C4%B1z%C4%B1XX.jpg" style="cursor: hand; float: left; height: 141px; margin: 0px 10px 10px 0px; width: 200px;" /></a>“Trans kimlikler hastalık değildir” (Stop Trans Pathologization-2012) trans kimliklerin (transseksüel, transgender, interseksüel) hastalık tanımından çıkarılması gerekliliğini savunan uluslar arası bir kampanyadır. Kampanyanın temel amaçları, sözde “cinsiyet kimlik bozukluklarının” tüm dünyada ve Türkiye’de kullanılan Amerikan Psikiyatri Birliği’nin 2013’te yenilenecek DSM ve Dünya Sağlık Örgütü’nün 2014’te yenilenecek ICD teşhis kılavuzlarından çıkarılması ve trans bireylerin sağlık haklarının güvence altına alınması amaçlanmaktadır. Trans-ilişkili sağlık hizmetleri sigortasının düzenlenmesi için STP 2012, ICD-11’de hastalık tanımından çıkarılmasını önermektedir.<br />
<br />
<br />
<a name='more'></a>Kampanya dahilindeki hareketin görünürlüğünü arttırmak ve taleplerimizi duyurmak için <strong>23 Ekim Cumartesi günü saat 19.00 da Taksim Tramvay durağından Galatasaray meydanına yürüyoruz.</strong><br />
<br />
STP 2012 kampanyasının dahilinde, Ekim 2007’den beri tüm dünyada değişik şehirlerde eşzamanlı gösteriler düzenlenmiştir. Sıradaki Trans Kimliklerin Hastalık Tanımından Çıkarılması için Uluslararası Eylem Günü 23 Ekim 2010’da tüm dünyada, farklı şehirlerde gösteri ve eylemler gerçekleşecek.<br />
<br />
<br />
Şu ana dek kampanyaya katılan şehirler:Ames, Amsterdam, Ankara, Bangkok, Barcelona, Berlin, Bilbao, Bogotá, Bologna, Brussels, Budapest, Buenos Aires, Cape Town, Caracas, Compostela, Córdoba (Argentina), Donostia, Gaborone Botswana, Gasteiz, Granada, Guayaquil, Istanbul, Jaén, Las Palmas de Gran Canaria, Lille, Lima, Lisbon, Ludwigsburg, Madrid, Managua, Manila, Mexico City, Mumbai, Murcia, New York, Paris, Quito, Salta, San Francisco, San Salvador, Santiago de Chile, Ulaanbaatar, Valencia, Zaragoza.<br />
<br />
<br />
Istanbul LGBT Sivil Toplum Girişimi<br />
Lambdaistanbul LGBT Dayanışma Derneği<br />
Voltrans Trans Erkek InisiyatifiUnknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2742335083932827463.post-67289747527021870582010-10-14T17:03:00.004+03:002010-11-15T02:06:59.960+02:00Katılıyoruz: Queer, Türkiye ve Transkimlik KonferansıBoğaziçi Üniversitesi Eleştiri ve Kültür Araştırmaları Yüksek Lisans Programı'nın ilkini 2004 yılında düzenlediği “Queer Türkiye ve Kimlik” konferansının “transgender” temalı ikincisi 21-22 Ekim 2010 tarihinde Boğaziçi Üniversitesi'nde gerçekleştirilecektir. Konferansa herkes katılabilir.<br />
Konferans aşağıdaki konulardan oluşacaktır ve program aşağıdadır.<br />
<br />
<a name='more'></a><br />
* SEKS iŞÇiLiĞi<br />
* TRANSFOBi<br />
* TRANSAKTiViZM VE QUEER YOLDAŞLIĞI<br />
* TRANSSiNEMA<br />
* TRANSPERFORMANSLAR<br />
* BEDEN POLiTiKALARI <br />
<br />
<br />
KONFERANS PROGRAMI<br />
<br />
21 Ekim Perşembe<br />
<br />
09:30 Açılış<br />
Konuşmacılar:<br />
Zeynep Direk (Galatasaray Üniversitesi)<br />
Işıl Baş (Boğaziçi Üniversitesi) <br />
<br />
10:15 Başlık<br />
Moderatör: Işıl Baş<br />
Konuşmacı: Stavros Karayanni<br />
(Bu konuşma ingilizce olarak gerçekleştirilecektir)<br />
<br />
11:15 Ara<br />
<br />
11:30 Seks işçiliği <br />
Moderatör: Mediha Sorma<br />
Konuşmacılar:<br />
Selin Berghan (Orta Doğu Teknik Üniversitesi)<br />
Şevval Kılıç (Kadın Kapısı) "Türkiye’de ve Dünyada Seks işçiliği ve Yasal Durum"<br />
Belgin Çelik( Kırmızı Şemsiye)<br />
<br />
13:00 Öğle Arası<br />
<br />
14:00 Film Gösterimi ve Söyleşi: Travestiler ve Travesti Terörü<br />
Moderatör: TolgaYalur<br />
Konuşmacılar: <br />
Aykut Atasay (Yönetmen)<br />
Seyhan Arman (Oyuncu)<br />
<br />
<br />
15:30 Gündelik Hayat ve Sanat Pratikleri <br />
Moderatör: Cenk Özbay<br />
Konuşmacılar:<br />
Eser Selen (izmir Ekonomi Üniversitesi) “Çağdaş Türkiye’de Queer Meselesi, Queer idaresi”<br />
Ümit Ilgın Yiğit (Sanatçı) “Marjinalden Normale (kuir bey kuir hanım)”<br />
Saadet Özkan “Trans-design”<br />
Alp Biricik (Linköping Üniversitesi) “Öteki’nin Mahremi: 1970’lerden Günümüze istanbul’da Eşcinsel ve Trans-mekanlar”<br />
<br />
17:15 Ara<br />
<br />
18:15 Performans: Kimyam Tenime Uymuyor<br />
Voltrans Trans Erkek inisiyatifi<br />
<br />
22 Ekim Cuma<br />
<br />
09.30 Öğrenci Bildirileri-I<br />
Moderatör: Damla Ekin Tokel<br />
Konuşmacılar: <br />
Abbas Bozkurt (Boğaziçi Üniversitesi) “Küçük iskender’in Biçimsiz Bedenleri”<br />
Yeliz Kızılarslan (Kaos GL) “Milliyetçi – Militarist Erkeklik Söyleminin inşasında Bulandırılan Cinsiyet Sınırları: Travesti Kimliğinin Oluşumunda Militarizm ve Feminist Eleştiri”<br />
Berfu Şeker (Boğaziçi Üniversitesi) “interseksüellik ve Queer Feminizm”<br />
<br />
10.45 Ara<br />
<br />
11.00 Lambdaistanbul Aile Grubu (LiSTAG)<br />
<br />
12.00 Ara<br />
<br />
13:00 Öğrenci Bildirileri-II<br />
Moderatör: Mediha Sorma<br />
Konuşmacılar: <br />
Elçin ve Sera (Pembe Hayat LGBTT) “TT Örgütlenmesi: Sorunlar ve Çözüm Önerileri”<br />
Sema Semih (Boğaziçi Üniversitesi) “Üniversitede Trans Olmak”<br />
Tolga Yalur (Boğaziçi Üniversitesi) “Transgender Tarihleri”<br />
<br />
14:00 Film Gösterimi ve Söyleşi: Ben ve Nuri Bala<br />
Moderatör: Aykut Atasay<br />
Konuşmacılar: <br />
Esmeray (Oyuncu)<br />
Melisa Önel (Yönetmen)<br />
<br />
15:30 Ara<br />
<br />
16:00 Transfobi ve Beden Politikaları<br />
Moderatör ve Kapanış Konuşması: Selin Berghan<br />
Konuşmacılar: <br />
Avukat Yasemin Öz (Kaos GL ve Amargi) “Transfobi ve Mekânsal Dışlama Pratikleri”<br />
Ayça Kurtoğlu (Bilkent Üniversitesi) "Cinsiyet/Cinselliğin inşası: Cinsiyet Değiştirme ve Cinsel Vatandaşlık"<br />
Eylem (istanbul LGBTT) “Nefret Cinayetleriyle Nasıl Mücadele Edeceğiz?”<br />
<br />
<br />
<br />
*Programda değişiklikler olabilir.Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2742335083932827463.post-79092731770081122032010-10-04T12:29:00.004+03:002010-11-15T01:57:55.515+02:00Haber: “Oak Benim Kralım”Bu haber hem dayanışmayı hem de farklılıklarımızla bir arada olabileceğimizin en güzel kanıtı. Bu yüzden önemli. Haberden Oakleigh Reed okulunda açık bir transgender olduğunu ve transgender bireyleri ilgilendiren konularda okulun öğrencileri ve personelinde farkındalık yarattığı anlıyoruz. Okul yönetimi ise ona bir sahtekar muamelesi yapıyor. Transseksüel bireylerin kimiliğini kabul etme konusunda gerçekten de "okul yönetimi Mona Shores öğrencilerini öğretmenleri olarak kabul etmeliler."<br />
<br />
<a name='more'></a>Michigan’lı genç sınıf arkadaşları tarafından mezuniyet günü kralı seçildi ama okul ünvanını elinden aldı. Gerekçeleri: kayıtlarımızda hala kız olarak görünüyor.<br />
<br />
Wood Tv’ye göre, Michigan, Muskegon’daki Mona Shores Lisesi bir şekilde on yedi yaşındaki Oakleigh “Oak” Reed’i oğlan olarak kabul etmişti. “Okul bandosu için erkek smokini giymeme izin vermişlerdi ve mezuniyette de erkek cübbesi ve kebi giymeme izin vereceklerdi” diyor Reed. “Öğretmenler bana Oak diyorlar ve benim için erkek zamirleri kullanıyorlar” diye devam ediyor. Mezuniyet günü kralı için kampanya düzenledikten sonra (sadece facebooka “mezuniyet günü kralı olmam için bana oy verin” mesajı atarak) kazandı. Fakat sonra müdür odasına çağrıldı. Mona Shores’a kız olarak kayıt edildiğim için bütün oylarım geçersiz kılındığından çıkarıldığımı söylediler” diyor Reed.<br />
<br />
Reed okulun kararından sadece kendisinin etkilenmediğini: “kendilerini kimin temsil edeceğine son sınıf karar verir. Yaptıkları son sınıfın sesini kısmaktır” diyor. Fakat bazı öğrenciler Oak Benim Kralımdır (Oak İs My King) facebook grubuyla sesini yeniden yükseltiyor. Grubun tanımında,<br />
<br />
<em>Oak Reed mezuniyet günü kralı süresince en çok oyu almıştır. Okulumuz sadece öğrencilere yalan söylememiş aynı zamanda transfobiyi de teşvik etmiştir. Okulumuz, Mona Shores’u bir transgender öğrencinin temsil etmesini istemediklerini açıkça belirtmiştir. Öğrenciler olarak Oak’un ve tüm transgender öğrencilerin haklarında ısrar etmek için ayağa kalkmalıyız.</em><br />
<br />
Grup kurucuları “Oak Benim Kralım” tişörtleri giymelerini ve hepsini sadece okul gazetesine değil Muskegon Chronicle’a da mektup yazmalarına teşvik ediyor.<br />
<br />
Mona Shores’da Mezuniyet Günü Cuma günü, dolayısıyla okulun kararından dönmesi için çok geç. Fakat öğrenciler ve onların kasabadaki destekçilerinin bu kararın ne kadar yanlış olduğunu okula göstermek için hiç de geç değil. Reed’e oy vermiş öğrenciler için okul yönetiminin onları neye karşı koruduğunu anlamak hiç kolay değil. Aslında, okul yönetimi Reed’in kendisine değil, öğrencilere onun kimliği hakkında kararlarını vermeleri gerektiği mesajını gönderiyor. Oak Benim Kralım grubunun kurucuları haklı; bu hem transfobik hem de ayrımcı. Bu konuda okul yönetimi Mona Shores öğrencilerini öğretmenleri olarak kabul etmeliler.<br />
<br />
Anna North’un <a href="http://jezebel.com/5648874/school-strips-transgender-teen-of-homecoming-king-title">haberinden</a> çeviren Aligül ArıkanUnknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2742335083932827463.post-37442704334973169872010-10-04T11:53:00.003+03:002010-11-15T01:57:18.931+02:00Duyuru: ‘Trans Bireyler İçin Güvenli Yer Yok’Malmö’de Üçüncü Avrupa Trans Konseyi’nin açılışı ırkçı ve transfobik saldırı ile gölgelendi. Türkiyeli iki aktivist sözlü ve fiziksel saldırıya maruz kaldı.<br />
<br />
30 Eylül gecesi, üçüncü Avrupa Trans Konseyi’nde Türkiye’den iki delege (Lambdaistanbul’dan Sema Semih ve Pembe Hayat’tan Selay Tunç), restorandan çıkarlarken sayıları 5 ila 7 arasında değişen bir grup insanın saldırısına maruz kaldı. Trans aktivistlere sözlü ve fiziksel şiddet uygulandı.<br />
<br />
<a name='more'></a>TGEU başkan yardımcısı Julia Ehrt olayla ilgili olarak; “30 Eylül’de yaşanan transfobik ve ırkçı saldırı ile transfobinin sadece Avrupa’nın belirli bölgelerinde meydana gelen bir sorun olmadığı bir kez daha ortaya çıktı, transfobi her yerde” dedi.<br />
<br />
Transrespect Versus Transphobia Worldwide’dan Dr. Carsten “dayanışmamızı aktivist arkadaşlarımız ile gösteriyoruz. Üzgün ve kızgınız ve polise, faillerin cezalandırması için elinden gelen her şeyi yapması çağrısında bulunuyoruz” dedi.<br />
<br />
Olay, daha iyi bir soruşturma yapılabilmesi için RFSL nefret suçları koordinatörü tarafından takibe alındı.<br />
<br />
Transgender Avrupa (TGEU) tarafından organize edilen Üçüncü Avrupa Trans Konseyi 35 farklı ülkeden 200 aktivisti bir araya getiriyor.<br />
<br />
TGEU’nun TvT projesine göre geçtiğimiz 30 ayda, Avrupa’da 33 trans bireyin öldürüldüğü rapor edildi. Press For Change’in geçen yıl yayınladığı Avrupa nefret suçları çalışmasına göre Trans bireylerin %79’u olumsuz davranışlara, fiziksel ve cinsel taciz ve şiddete tabi kaldılar.<br />
<br />
Konsey, insan hakları komiseri Thomas Hammerberg ve İtalyan eski parlamenter Vladimir Luxuria tarafından yayınlanana bir video mesaj ile başladı ve 3 Ekim Pazar gününe kadar devam edecek.<br />
<br />
<br />
<a href="http://tgeu.org/CouncilDeclaration">tgeu.org</a><br />
Çeviren: Semih VarolUnknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2742335083932827463.post-58668818711474337532010-08-02T22:36:00.002+03:002010-11-15T01:56:12.368+02:00Haber: Yargıtay Cinsiyet Değişikliğini TanıdıYargıtay 2. Hukuk Dairesi, yurtdışında, "erkek" olan cinsiyetini "kadın" olarak değiştiren davacının söz konusu değişikliğin Türkiye'deki makamlarca da tanınması için açtığı davayı reddeden yerel mahkeme kararını bozdu.<br />
<br />
<a name='more'></a>Türk vatandaşıyken Alman vatandaşlığına geçen davacı, Almanya'da gerçekleştirilen bir dizi ameliyatla cinsiyetini değiştirerek "kadın" oldu. Davacının isim ve cinsiyet değişikliği, vatandaşı olduğu devletin hukukuna göre karara bağlandı.<br />
<br />
Davacı, cinsiyetinin "kadın" olarak kabul edilmesine ve isminin de değiştirilmesine dair yabancı mahkemece verilen kararların Türkiye'de tanınmasına karar verilmesi istemiyle dava açtı. Davayı görüşen yerel mahkeme, cinsiyet değişikliğinin Türk Medeni Kanununun 40. maddesinde gösterilen prosedür izlenmeden yapıldığı ve kararın dayandığı doktor raporunun, bu maddede sayılan hususları ihtiva etmiyor olmasını gerekçe göstererek davacının isteğini reddetti.<br />
<br />
Bunun üzerine davanın temyiz incelemesini yapan Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, davacının cinsiyetinde ve isminde yapılan değişikliğin tanınmasını istemekte hukuki yararının olduğuna işaret etti.<br />
<br />
Daire, cinsiyet değişikliğinin TMK'nın 40. maddesinde gösterilen prosedür izlenmeden yapılmış bulunması ve kararın dayandığı doktor raporunun, bu maddede sayılan hususları ihtiva etmiyor olması tek başına Türk kamu düzenine aykırılık oluşturamayacağını ifade etti.<br />
<br />
Daire kararından, her iki kararın da tanınmasına karar verilmesi gerekirken isteğin ret edilmesinin doğru bulunmadığını vurguladı ve yerel mahkeme kararını bozdu.<br />
<br />
-KARŞI OY GEREKÇESİ-<br />
<br />
Öte yandan, çoğunluk görüşüne katılmayan bir Daire üyesi karara karşı oy kullandı. Karşı oy gerekçesinde, "Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre yerinde bulunmayan temyiz isteğinin reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün onanması gerekir" denildi. (ANKA)Unknownnoreply@blogger.com0