22 Ocak 2011 Cumartesi

Ya Kadın Ya Erkek

Canım o kadar yanmış ki, aradan on yıl geçmesine rağmen dün gibi hatırlıyorum. Çizgi filme dalıp geometri ödevime başlamadığım gibi, pergelimi kaybettiğimi son anda hatırlamıştım. Bir koşu köşedeki kırtasiyeye gitmek farz olmuştu. Soğuk bir kış günüydü.


Üzerimde annemlerin en az birkaç sene giymem için aldıkları kocaman kaban vardı, lacivert. Kapşonunun iki ucundan sarkan ipi annem sıkı sıkı gererdi ki açılmasın; yüzüme rüzgar vurmasın.

Gittim kırtasiyeye. Kırtasiyeci amcaya “Pergel alabilir miyim?” diye soramadan o beni “Selam yakışıklı!” diyerek buyur etti. Ne utanç, ne üzüntü! Adam beni erkek sandı. Fena oldum; miğdeme ağrılar girdi. Sesimin titreyeceğini henüz konuşmaya başlamadan sezerek, girdiğim gibi kırtasiyeden çıktım. Bir daha da o kırtasiyeye o kabanla gitmedim. Lacivert değil, daha feminen renklerde kabanlar aldım kendime. İçeri girmeden önce hava ne kadar soğuk olursa olsun atkımı çıkardım; uzun ve dalgalı saçlarımı iki yanıma aldım; gülümsedim.

İçimden geldi bu dediklerimi yapmak ama illa ki ben öyle istediğim için değil, cinsel kimliğim doğru algılanmazsa rahatsız olduğum için. Söz verdim kendime- o çocuk halimle- bir daha yanlış cinsel kimlikle algılanmayacağım diye. Bayandım ben. Hem de mümkünse güzel bir bayan lütfen.

Düşünüyorum da, hep o anda sıkışıp kalmış olsam ne olurdu? O lacivert kaban üzerime yapışıp kalmış olsa mesela; kapşonu bağlayan ipler bir türlü çözülmese… Kelebek olma yolundaki tırtılın kozasından bir türlü çıkamaması gibi olmaz mıydı? İçeride, karanlıkta kalmış; hem ruh hem de beden olarak bütünüyle var olamıyor. “Ben oldum!” diyemiyor.

Gerçekten tırtılların dönüşümlerinin son devresinde kelebek olarak kozalarından çıkamama ihtimali var mı bilmiyorum. Ancak bildiğim tek bir şey var ki, o da çevremde ruhlarının cinsel kimlikleri ile bedenlerinin biyolojik yapısının uyuşmadığı insanların yaşadığı sıkıntılar. Nory onlardan biri. Gerçek isminin açıklanmasını ya da fotoğrafının çekilmesini istemiyor. Yine de, bir transeksüel olarak sorularımı yanıtlamak konusunda beni kırmadı.


İşte Nory ile olan sohbetimiz…

Meltem: Selam Nory! Kendinden biraz bahseder misin? Neler yapmaktan hoşlanırsın? Boş vakitlerini nasıl değerlendirirsin?

Nory: Merhaba! Adım Nory. Şikago Üniversitesi’nde birinci sınıf öğrencisiyim. New York’ta doğdum ve büyüdüm. Çok küçük yaştan itibaren eylemcilik ile ilgiliydim. İlk protestoma on iki yaşındayken gittim. Lisedeyken bölgemdeki Eşcinsel-Heteroseksüel Birliği’nde çalışmaya başladım. Daha sonra Amerika Ulusal LGBT’nin eğitim bölümünde etkinliklerime devam ettim (LGBT, Gey Lezbiyen Biseksüel Trans Eşcinsel haklarını savunan uluslar arası bir topluluktur). Kazandığım deneyim, bana konuyla alakalı başka gönüllü kuruluşlarda staj yapma imkanı sağladı. Üniversitemizin Siyasal Bilimler Fakültesi’nde eğitim almak, tiyatroda aktif olmak istiyorum. Yazmaktan, sinemaya gitmekten ve arkadaşlarımla vakit geçirmekten hoşlanıyorum.

M: Sosyoloji ile ilgilenen bir öğrenci ve herşeyden önce arkadaşın olarak bilmek istediğim bir şey var. Yeni bir topluluğa girdiğimizde, Şikago Üniversitesi gibi zorlayıcı bir ortamda özellikle, kendimizi kabul ettirmek ve rahat hissetmek çok güç. Örneğin yabancı bir öğrenci olarak ben bunu her gün hissediyorum. Eminim buradaki herkes demek istediğimi az çok anlıyordur. Bu konuda sen nasıl bir deneyim elde ettin? Yaşam zor mu burada senin için?

N: Gündelik yaşamın bile çok zor olduğunu söylersem abartmış sayılmam. Transeksüel bir birey olarak bu kampüste bulunmak zor. Arkadaşlarımın desteği tam. Fakat babam okulumuzda profesör olduğu ve birçok insanı tanıdığı için ondan cinsel tercihimi saklamaya çalışmak yorucu. Özgür olamıyorum. Kendimi hazır hissettiğimde yaptığım cinsel tercihi ailemle paylaşacağım. Ama şimdi sırası değil ve babamın bunu başka yollardan öğrenmesinden korkuyorum. Bu sebeple, babamın departmanına girmeyi düşünmüyorum bile.

M: Babanı bir kenara bırakacak olursak, onu tanımayan insanlarla iletişimin nasıl? Şikago’daki öğrencilerle mesela?

N: İlginç diyebilirim. Nerede olduğuma ve ne yaptığıma göre değişiyor. Çoğunlukla konuşmazsam eğer erkek olarak görülüyor ve algılanıyorum. Belli ki sesim hala feminen. Konuşmamaya çalışıyor, hareketlerimi erkeksi yapmaya çalışıyorum. Nasıl desem, bayanlara kapı açıyorum. Erkekler tuvaletini güvenli bulmadığım için hala bayanlar tuvaletini kullanıyorum. Kadınlar genellikle şaşırıyorlar beni içeride görünce ama bu benim için büyük bir sorun değil… Kampüsteki insanların büyük çoğunluğunun cinsiyetimden emin olmadığını söyleyebilirim. Benimleyken üçüncü tekil şahıs eklerini kullanmamaya özen gösteriyorlar.

M: Bu seni nasıl hissettiriyor peki?

N: Sorun yaşamıyorum bu konuda. Aslında anlaşılamamak hoşuma gidiyor. Beni rahatsız eden insanların durmadan fikir değiştirip bana bir maskülen bir feminen lakaplarla hitap etmesi. Bay-bayan-bay karışıklığı sinirlerimi bozuyor. İkisinden birini seçseler ve değiştirmeseler benim için yeterli çünkü diğer türlü durumumu açıklamam gerekiyor.

M: Bu durumla nasıl baş ediyorsun?

N: “Herkese her şeyi açıklamak zorunda değilim” diyerek kendimi telkin ediyorum. Bir adım geriye atarak en azından kendimi güvende hissediyorum.

M: Yavaş adımlarla konuşmamıza devam etmek istiyorum. İtiraf etmeliyim ki kafamda cinsel kimliğe yönelik kullandığımız terimlerin birçoğu net değil. Örneğin senin için “transeksüel” ne demek?

N: Bak, bu gibi meseleler gerçekten çok karışık ve kişisel. Örneğin ben lisedeyken bayan olarak doğmuş ve diğer bayanlardan hoşlanan bir geydim. Fakat şimdi kendimi erkek olarak görüyorum; dolayısıyla kendimi artık gey olarak tanımlamıyorum. Şuan heteroseksüelim. Evet, şuan bayanlardan hoşlanan bir erkeğim.

M: Cinsel kimliğinde değişmeler yaşadığını söylemek doğru olur mu?

N: Evet, yıllar geçtikçe kendimi bulduğumu ve cinsel kimliğimi zamanla oturttuğumu söyleyebilirim. Öncesinde erkeklerin benden hoşlanması için feminen giyindiğim ve davrandığım bir dönem bile olmuştu!

M: Öyle mi? Ne yapmıştın?

N: Toplumdan farklı olduğum için garip olduğumu hissedip, kendimi erkeklerden hoşlanmaya zorlamıştım. Okulumda cinsel kimliğim nedeniyle dövülmemiştim ya da aşağılanmamıştım, ama hep dışlanmıştım. Normal olmak istedim. İşe yaramadı; kendimi kötü hissedim. Hep erkeksi bir kimliğim vardı sonuçta. Günün birinde çocuğumun bana baba demesini istiyorum. Sakalım olsun istiyorum.

M: Önceki konuşmalarımızdan birinde ailenin gey kızları olarak seni sorunsuz kabul ettiklerini söylemiştin. Fakat transeksüel olunca durum değişiyor galiba…

N: Ebevenylerim gey kızlarına bayıldılar! Annem ve babam aslında sevgi dolu insanlar. İki akademisyen, kızlarının toplumdan ayrışmasını zevkle izlediler. Fakat transeksüellik apayrı bir şey. Yirmi yıldır tanıdıkları ve yetiştirdikleri kızları gidip yerine bambaşka, hiç tanımadıkları bir erkek gelmiş oluyor. Elbette zevklerim, düşüncelerim vs değişmedi ama onların kızları ölmüş oldu. Bu kolay değil. Hatta korkutucu onlar için.

M: Şuan ailenle aran nasıl?

N: Konuşmuyoruz denebilir. İnan bana, kavga etmemizi, sesimizi yükseltmemizi bile bu duruma tercih ederdim. Hiç değilse samimi bir tepki olurdu. Şuan hiçbir şey olmamış gibi davranıyoruz. Bendeki değişiklikleri görmezden geliyorlar.

M: Gelecekte bir gün ameliyat olup erkek görünümü edinmek istiyor musun?

N: Bu konudaki fikirlerim oturmuş değil. Hem istesem bile ne değişir ki? Erkekler kadın görünümünü ameliyatla elde edebilirken, aynı şey kadınlar için söz konusu değil.

M: Aslında bu mümkün!

N: Hayır değil!

M: Ben biliyorum. Bu mümkün diyorum!

N: Sen niye biliyorsun ki böyle bir şeyi? Seninle ne alakası var?!

M: Televizyonda tıbbi bir kanalda böyle bir ameliyat izlemiştim (Yazıya dökemeyeceğim detaylara iniyorum. Nory bana hayretle bakmaya devam ediyor). Bunu bir kenara bırakalım da, benim anlamadığım şu: böyle bir ameliyat imkanın varsa, niye fiziksel görüntünü cinsel kimliğinle örtüştürmeyesin? Transeksüel biri ameliyat olmayı niye reddetsin ki, özellikle çocuklarının ona “baba” demesini istiyor, toplumun ona erkek gözüyle bakmasını umuyorsa?

N: Böyle düşünen insanları yadırgamıyorum. Ameliyat olmuş arkadaşlarım da var zaten; onlara saygı duyuyorum. Ama bu konuda benim duruşum şu: vicudumdan nefret etmiyorum ben. Benim nefret ettiğim vicudumun toplum tarafından nasıl algılandığı. Bu benim sıklıkla düşündüğüm bir konu. Başka insanları mutlu etmek için neden bıçak altına yatayım? Beni erkek yapmayan nedir? Sırf vicudum yüzünden mi? Erkek olduğunu iddia eden şahıslar neye dayanarak erkekliklerinden bu kadar eminler? Sadece vücutlarındaki bir takım organlar yüzünden mi?

M: Bunlar yerinde sorular…

N: Lakin dediklerim yerinde sözler olsa bile erkekler tuvaletine girince insanların bana kötü kötü bakması korkunç bir durum. İnsanların sadece iki cinsiyete göre kategorize edildiği bir toplumda yaşıyoruz. İllaki erkek olarak algılanmak istemiyorum ama gerçek şu ki kendimi asla bir kadın gibi hissetmiyorum. Kadın olmamanın tek yolu erkek olmak olduğu için erkek olmak durumundayım. Benim için ideal durum ne erkek, ne kadın olmak zorunda olmak...


Meltem Naz Kaşo

Mezun.com

Hiç yorum yok: