2 Aralık 2008 Salı

Trans erkek inisiyatifi ve trans politikası

Homofobi Karşıtı Buluşmada Trans Panelinde Değindiğim Konular

Trans politikaları üretilirken aciliyetleri sebebiyle daha ziyade çalışma hakkı, şiddetten korunma hakkı, eğitime ve sağlığa erişim hakkı gibi insan haklarına odaklanıyoruz. Ben ise trans politikaları üretirken atlanmaması gerektiğini düşündüğüm ve yine çok önemli bir insan hakkı olduğuna inandığım “başkaları tarafından değil, kendini kendi hissettiğin ve istediğin şekilde tanımlama” hakkı üzerinde durmak istiyorum.

Burada değineceğim konuların pek çoğu Lambdaistanbul’da yaklaşık iki ay once kurduğumuz trans erkek insiyatifinde de sıkça konuştuğumuz konular. Zaten bu insiyatifin çıkış sebebi biraz kafamızdaki sorulara beraber cevap aram ak, kendimizi anlamlandırmak, deneyim paylaşmak, trans erkek görünmezliğini kırmak, örgütlü mücadele ile aşılabilecek sorunları tespit etmek, çözüm üretmek, toplumda ve kendi kafamızda yer alan “trans erkek” kalıplarını incelemek ve belki yeri geldiğinde kırmaktı.

Biz şimdilik üç kişiyiz ve üçümüz de feminist hareketin içindeyiz. Bu bağlamda ‘kadınlık, erkeklik, translık, toplumsal cinsiyet’ gibi konular gündemimizin önemli bir bölümünü işgal ediyor. Feminist hareket ve hatta LGBT hareketi içinde sıkça karş ılaştığım, biraz da itham edici bulduğum bir soru var: “Trans’lar toplumsal cinsiyet rol ve dinamiklerini yeniden üretiyor mu?” Benim kan ım, apolitik ve feminizmle ilişkilenmemiş bir transın, yine aynı şekilde apolitik ve feminizmle ilişkilenmemiş her hangi bir kadın veya bir erkek kadar bu dinamikleri üretiyor olduğudur. Kendimden örnek vermek gerekirse, ben feminist olmadan once de trans’tım. O zamandan bu zamana tekil ve beden odaklı olarak kendimi algılayış biçimim (cinsiyet kimliğim) değişmemiş olsa da, kendimi toplumda ve özellikle kadın-erkek dinamikleri içinde anlamlandırışım (toplumsal cinsiyetim) çok değişti. Diğer bir deyişle, bu tip dinamiklerin üretilmesi veya kırılması cinsiyet kimliğinden bağımsız olarak kişinin farkındalığı ile ilgili bence. İşte tam bu yüzden -kendim de bu grubun bir parçası olduğum için- trans’ların feminizm ile ilişkilenmesini çok önemsiyorum, ve bu diyaloğun başlaması için iki tara fın da kurtulması gereken önyargılarının bulunduğunu ve bu yönde atması gereken adımların olduğunu düşünüyorum.

Bizim trans erkek insiyatifinde yoğunlukla konuştuğumuz bir diğer konu da beden politikaları ve özellikle dönüşüm sürecinde öngörülen yasal prosedürler. Herşeyden once “dönüşüm süreci” bizce ne? Devlet için ne? ona bakmak gerekiyor belki. Bizim trans erkek insiyatifi olarak üzerinde ortaklaştığımız dönüşüm tanımı şöyle: Bir kişinin kendi cinsiyet kimliği ve bedensel bütünlüğü açılarından mutlu, huzurlu, ve tatmin olduğu bir noktaya ulaşabilmesi. Bu kritere dikkat ettiğimizde ameliyat olma veya olmama gibi bir şartın bulunmadığını görebiliriz. Bununla beraber bizim tanımladığımız şekliyle trans dönüşümü ikili cinsiyet sistemine herhangi bir gönderimde bile bulunmuyor. “Tıbben”, “yasalarca”, ya da “toplum” tarafından anlaşıldığı şekliyle ise dönüşüm süreci daha ziyade şöyle tanımlanabilir: Tıbben kadın veya erkek addedilen bir şahısın bir seri psikiyatik müdahele ve ameliyat geçirerek benliğinin derinlerinde yatan karşı cinse dönüşmesi ve bu sürecin sonunda da mahkeme kararıyla kimliğinin rengini değiştirmeye hak kazanması. Kadından-Erkeğe (KE) trans’ların Türkiye’de mavi kimlik alabilmesi için geçilmesi gereken süreçte şunlar var 2 yıllık terapi süreci, hormon kullanımı, evli olmadığınızın ispatı, kısır olduğunuzun ispatı, ameliyat için mahkeme kararı, ameliyatlar (göğüslerin alınması, rahmin ve yumurtalıkları n alınması, penis yapımı), ameliyat sonrası heyet raporu ve kimlik değişimi için ikinci bir mahkeme kararı.

Burada aslında üzerinde konuşulabilecek epey bir sorunsal katman mevcut. Mesela, Lambda adına geçtiğimiz Mayıs ayında katıldığım TGEU (Transgender Europe) konseyinin önemli gündem maddelerinden biri ‘kısır olmanın/kısırlaştırılmanın’ dönüşüm için ön koşul olmasıyla mücadele ihtiyacıydı. Avrupa’nın bazı ülkelerinden trans örgütler açık bir insan hakkı ihlali olan ‘zorunlu kısırlaştırma’ ile mücadeleyi başlattıklarını ifade ettiler. Biz de insiyatif olarak bu mücadeleyi destekliyoruz ve isteyen bir trans babanın çocuğunu doğurabilme hakkı’na sahip çıkılması gerektiğini düşünüyoruz.

Türkiye’de yaşayan KE trans’lar için diğer bir yasal sorunsalın ‘zorunlu penis yapım ameliyatı’ olduğunu düşünüyorum. Avrupa’da bu konuyla ilgili yasal düzenlemeler ülkeden ülkeye değişmekle beraber, dünya genelinde pek çok ülkede trans erkekler için mastektomi (göğüs ameliyatı) ve histerektomi (rahim ameliyatı) “cinsiyet değiştirme” süreci için yeterli kabul ediliyor. Penis yapım ameliyatı benim tanıdığım trans’lar arasında çok tercih edilen bir ameliyat değil. Bunun çok çeşitli sebepleri var, herşeyden önce cinsel ve bedensel anlamda ameliyatla penis taktırma ihtiyacı hissetmeyen pek çok trans erkek var. Bunun ötesinde günümüzde penis ameliyatı işlev, his, ve cinsel haz sağlama noktalarında tam anlamıyla başarıya ulaşmış bir ameliyat türü değil; dolayısıyla insanları, %100 tatmin vadetmeyen bir ameliyat türüne zorlamak bence insanlık dışı. Ayrıca ameliyat masraflarının yüksek olması, ağır bir ameliyat olması gibi diğer etmenler de yine caydırıcı unsurlar arasında sayılabilir. Hal buyken, mastektomi ve histerektomi geçirmiş, hormon kullanmış ve dış dünyada sürekli erkek olarak algılanmaya başlamış bir trans’ın, sadece penis ameliyatı geçirmek istemediği için mavi kimlik alamamasının hayatını ne şekillerde zorlaştırabileceğini hayal etmek çok zor değil.

Toparlamak gerekirse, biz trans erkek insiyatifinde sadece üç trans erkek olmamıza rağmen üçümüzün de kendi bedeniyle ilişkilenmesi ve hedeflediği bedensel dönüşümler birbirinden farklı. Yasaların bu çeşitliliği yadsımadan, insan haklarıyla daha uyumlu ve genel olarak daha esnek bir biçimde yeniden düzenlenmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Son olarak da, terapi süreciyle ilgili kafamızda oluşan soru işaretlerini paylaşmak istiyorum. Türkiye’deki terapi süreçlerine istinaden bilgimin çok kısıtlı olduğunu itiraf ederek başlamakta yarar var. İnsiyatif olarak çok istememize rağmen henüz Çapa’ya gidip 2 yıllık terapi sürecinin içeriği ve detaylarını öğrenme fırsatımız olmadı. Amerika Birleşik Devletleri’nde uygulanan ön koşul terapiler daha ziyade bir yıllık olup, kişinin toplumda “karşı cins” olarak yaşamasına hazırlık mahiyeti taşıyor. Amerika’da yaşanan terapi aracılığıyla trans’ların tek tipleştirilmesi, toplumsal cinsiyet kalıplarına uyma beklentileri gibi sorunların Türkiye ile ne kadar örtüştüğünü bilemediğim için bu kısmı şimdilik es geçiyorum.
Türkiye’de yasalarca ön koşul haline getirilmiş 2 yıllık terapi süreci, belki de devletin vatandaşını geri dönüşü olmayan bir eylem öncesi, olası pişmanlıklardan koruma tedbiri olarak karş ımıza çıkıyor. Tabi bu noktada devletin hangi vatandaşlarını ne tip pişmanlıklardan koruma ihtiyacı hissetiği ve bu ihtiyaç paralelinde direttiği koruma mekanizmaları ndan hangilerinin meşru kabul edildiği ilginç. Mesela, vasektomi öncesi böyle bir terapi zorunluluğu var mı? Daha da önemlisi, heteroseksüel çiftler çocuk yapmadan once herhangi bir terapi sürecinden geçiriliyor mu? Bildiğim kadarıyla hayır. Olayı karikatürize etmek adına terapi gerektiren bedensel değişimler listesine estetik ameliyat öncesi 2 ay terapi, saç kestirmeden önce 4 saat terapi gibi örnekler ekleyebiliriz. Değişik ülkelerde ameliyat izni için değişik (ve genelde daha kısa) süreli terapi koşulu arandığını bildiğim için Türkiye’deki terapi süresinin neden iki yıl olduğunu merak etmekteyim. Başta da belirttiğim gibi bu konu üzerinde daha fazla bilgi edinmek ve sonrasında durumu detaylarıyla değerlendirmek trans erkek insiyatifinin hedefleri arasında yer alma ktadır.

Böylelikle Lambdaistanbul çatısı altında kurduğumuz trans erkek insiyatifi toplantılarında konuştuğumuz konuların bir kısmına değinmiş oldum. Daha henüz yolun çok başında olduğumuz için ilk etapta zihnimizi açmaya çalışıyor, ve buradan hareketle örgütlü mücadele vereceğimiz alanları tespit etmeyi hedefliyoruz. Toplantılarımız trans erkekler ve kendini sorgulayan arkadaşlara açıktır. İnsiyatifle ilişkilenmek isteyenler bana aşağıdaki emailden ulaşabilirler:
scgoknur@yahoo. com

Yazan: Sinem Sinan Göknur

2 yorum:

scooby dedi ki...

Sinan Merhaba, aşağıda belirtmiş olduğun adrese e-mail attım yalnız ulaşmadı. bana ulaşırsan sevinirim. k_i84@hotmail.com

Adsız dedi ki...

Selam Sinan;
sana yolladigim e mail adresinden maalesef ulasamiyorum...
Lütfen bana ulasirsan sevinirim... Yardimina ihtiyacim var...
oezlem_yilmaz@hotmail.com