Genel olarak isimlerimiz biz doğduğumuzda cinsel organlarımıza bakılarak, eğer bekleniyorsak varsayılan cinsiyetimize göre konuyor. Eskiden, ültrason yokken, gönülden geçen cinsiyete göre isim konurmuş, daha detaylı düşünenler her iki cinsiyet için de isimler hazırlarmış ki şimdi de bu tavrın pek değiştiğini sanmıyorum.
İsimlerin de cinsiyeti var. Kadınlara “kadın ismi”, erkeklere “erkek ismi” veriliyor. Kadınlarda Mehmet, Ahmet, vs. erkeklerde de Ayşe, Fatma, vs. isimleri göremiyoruz. Bir cinsiyeti işaret etmeyen isimler de var; Barış, Rüzgâr, Deniz gibi. Fakat bu isimler kişilere kendilerini “cinsiyetsiz” hissettikleri ya da algıladıkları için konulmuyorlar.
Resmi belgelerde (nüfus cüzdanı gibi) değişiklik yapılmadığı sürece bazı kimliklere sahip kişiler isimlerini bu kimliklerinin (cinsiyet kimliği, etnik kimlik gibi) altını çizmek için değiştirebiliyorlar. Resmi belgelerdeki ismi “yeni” isimlerle değiştirmek de bulunduğunuz kimliğin zorluk derecesine göre değişiyor. İsminizi Kürt ismiyle değiştiriyorsanız, kimliği değiştirmeyi bırak hapis cezası yemeniz bile muhtemel, trans kadın veya erkekseniz sadece isminizi değiştirmeniz yetmiyor, nüfus cüzdanınızın rengini de değiştirmek zorundasınız.
Ben resmi belgelerde bir değişikliğe gitmek için herhangi bir şey yapmadım ama en azından belli bir çevrede Aligül olarak çağrılmak istedim. Bu ismi bir lezbiyen arkadaşımla yarattık diyebilirim. Kendimi trans erkek olarak yeni tanımlamaya başlamıştım. Hem içinde bulunduğum fiziksel hali (hala kadın biyolojisine sahibim) ve kendimi algılayışımı (erkek olarak algılıyorum) simgeliyor oluşu, daha önceden kullandığım isme benzerliği, hem de kendi transfobim yüzünden aldım.
Neden sadece Ali’yi seçmedim diye sorduğunuzu duyabiliyorum. Kendimi erkek olarak tanımlamakla birlikte toplumda erkeğe yüklenen her şeyi; davranışları, halleri, sorumlulukları da almam gerektiğini sanıyordum. Hoş zaten büyürken bunların birçoğunu üzerime almıştım ama yine de hayatımda bana ne getireceğini bilmediğim yeni bir sayfa açılacak hissinden çıkamıyordum.
Herkese açılmam yani trans erkek olduğumu anlatmam gerektiğini sanıyordum. Açılırsam trans erkekliği nasıl anlatacağımı bilmiyordum. Cinsel yönelimi (gey, lezbiyen, veya biseksüel olduğunu) anlatmak, belli bir cinsiyet üzerinden hangi cinsiyette insanı/lara duygusal ve/veya cinsel ilgi duyduğunu anlatması açısından translığı anlatmaya göre görece biraz daha kolay olabiliyor. Kendimi nasıl algıladığımı nasıl anlatacağım ki!
Nerelerde açılmam gerektiğinden emin değildim. Tüm bu saydıklarım kendime yönelik transfobinin örnekleriydi. Başkalarının hakkımda ne düşüneceğinden endişelenmek de transfobiye giriyor sanırım. Kısaca, “kadınsın işte neden erkek ismi kullanıyorsun ki” deneceğinden korkuyordum. Sonrasında bu korkuların yersiz olduğunu gördüm.
Nisan 2008 den beri ailem ve iş çevrem dışında kalan arkadaşlarım ve örgütlerim çevresinde Aligül olarak çağrılıyorum. Kendi kendime Aligül dediğimde komik geliyordu. Sonra düşündüm ki kadın ismimi söylediğimde gülmüyorum Aligül’ü kullanınca neden gülüyorum. Bu farkındalık beni kendime getirdi. Artık Aligül benim için diğer isimler gibi bir isimdi. 36 yıl diğer isimle anılınca tabii ki Aligül olarak çağrılmaya alışmak için zaman gerekiyordu. Bir süre adapte olamadım. Bir başka arkadaşım bunu bana aktardı, Lambda’daki arkadaşlardan birkaçına seslendiklerinde bakmamışım. Şimdi bakıyorum. J
Kendim kadar başkalarının da alışması gerek. Açıldığım arkadaşlarıma Aligül olarak çağırmalarını resmen ve kesinkes istiyorum. Eski isimle tanıyanlar biraz daha zorlanıyor. Komik şeyler yaşanıyor; cümleye eski ismim ile başlayıp “ay pardon” deyip Aligül’le devam edenler, maillere Aligül ile başlayıp ikinci satırda kadın ismimle devam edenler oluyor. J Sık iletişim içinde olduğum insanların alışması ve benimsemesi daha kısa zamanda oluyor. Tabii biraz da cinsiyet kimliğinin ne olduğunu anlayıp, kabul etmekle de ilgili bu. Açılma ve kabul etme/ettirme ile ilgili düşüncelerimi ve deneyimlerimi başka bir yazıda paylaşmak istiyorum.
Tanımadığım, belli bir iletişim kurmak zorunda kalmadığım insanlarla daha kolay oluyor, ama yine de tedirgin olabiliyorum. Tanıştığım her insan ya soru soran bakışlarla ya da şaşkın gülen yüzle bakıyor. Sanırım içinde hem Ali hem Gül barındırdığı için bu tepki. Uzun uzun trans erkeğin ne olduğunu anlatamayacağımı ya da anlatsam bile o kısıtlı zamanda yeterli olmadığını düşündüğümde (çünkü açılmak sadece bir başlangıç, insanların anlamaları için zaman gerekiyor) neden bu isim olduğuna dair kısa bir öykü uydurdum, eğlendim de. J “Annem Ali istemiş, babam da Gül. Çok kavga etmişler, sonunda orta yolu bulmuşlar. Aligül koymuşlar.” Bu ismi normalleştirmek için uygun bir yöntem gibi geldi, ama yine de açılmadan önce tırstığımı saklamıyor. Yazın birkaç arkadaşla Karadeniz seyahatine çıktık. Arkadaşlardan birinin akrabasında kaldık. Aligül olarak tanıttım, şaşkın bir gülümsemeyle “ne biçim isim o”, “neydi senin ismin?” gibi tepkiler aldım. Anlattığım hikayeyi de yuttular sanki.
İsim ile ilgili alışma süreci bazıları için hala devam ediyor. Şimdilik ikiye bölünmüş bir hayatım var; bir yanda Aligül olarak çağrıldığım çevrem, diğer yanda da kadın adıyla çağrıldığım ailem ve iş çevrem. İsmime ben de alışmışım ki babam kadın ismimle hitap edince bir beş saniye kime seslendiğini anlamıyorum. “Kızım” dediğinde de başkasına söylüyormuş gibi geliyor. Laf aramızda, artık Ali olarak çağrılmak da iyi geliyor. Her geçen gün kendimle daha çok bütünleştiğimi hissediyorum.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder