20 Temmuz 2010 Salı

Transseksüel beden kimin bedeni?

Geçen gün trans erkek inisiyatifi üyesi birkaç arkadaşla konuşurken bir tanesi iki sene öncesine kadar histerektomi (rahim ve yumurtlalıkların alınması ameliyatı) olmak istediğini şimdi ise istemediğini söyledi. Neden diye sordum. “Çocuk sahibi olabilmek isterim, kısırlık şartı aranması bir haksızlık” diye cevap verdi.

Haklıydı. 2001 yılında Medeni Kanun yeniden düzenlendi. Yenilenen maddeler arasında transseksüellerin hangi şartlarda –halk arasında cinsiyet değiştirme diye de bilinen- cinsiyet geçişi yapabileceklerini düzenleyen madde de değiştirilmişti. Değiştirilen bu yeni maddede en çok göze batan yer, bence, kişinin “üreme yeteneğinden sürekli biçimde yoksun bulunduğunu bir eğitim ve araştırma hastanesinden alınacak resmî sağlık kurulu raporuyla belgelemesi” gerektiğini yazan bölümdür. Cinsiyet geçişiyle ilgilenen bazı doktorlar bu maddenin yanlış çeviri sonucu böyle geçtiğini söylüyorlar ama bu sürece girmiş bazı arkadaşlarımızdan duyduklarımız bazı uzmanların “yanlış” algılamadığını gösteriyor. Bazı transseksüel bireyler bedenlerinin büyük bir kısmına ne aynada rahat bakamıyor, ne de dokunamıyorken bazı doktorlar hala bu trans kadınlardan ürologa ve trans erkeklerden jinekologa gitmeleri ve muayene olmaları isteyebiliyor. Bazı hakimler de bu rapor olmadığı için veya verilen raporu yeterli bulmadığı için kişileri ret edebiliyor veya sürece yeniden sokuyor. Her şey transseksüel bireylerin ihtiyaçları için değil de devletin varsaydığı ve buna göre tanımladığı “cinsel kimlik bozukluğu” olan, “cinsiyet değiştirmek isteyene” göre.

Çeşitli fırsatlarla bir araya geldiğimiz başka ülkelerden arkadaşlarımızın anlattığı deneyimler ve medyada çıkan birkaç haber hepimizin ufkunu açtı. Amerika’da yaşayan bir arkadaşımız çoğunlukla his kaybıyla sonuçlanmasından dolayı birçok trans erkeğin penis ameliyatı olmadığını anlattı. Ayrıca transseksüellik konusunda çalışan bir psikiyatrla üç ay süren terapi sonucu “bu kişi cinsiyet geçişindedir” diyen noter tasdikli bir rapor alıp sosyal sigorta kartı, ehliyet gibi resmi belgelerindeki cinsiyet bilgisini değiştirebildiğini anlattı. Kişinin kendisi ihtiyaç duyduğu kadarıyla tıbbi müdahaleleri (hormon kullanımı ve ameliyatlar) yapmakta veya yapmamakta serbesttir. Arkadaşın örneğinden devam edersek, psikiyatrdan aldığı raporla sosyal sigortadan yararlanarak double mastektomi yaptırdı (göğüslerini aldırma ameliyatı) ama hormon kullanmıyor ve başka bir tıbbi süreç geçirmedi.

Thomas Beatie ve Scott Moore hikayeleri medyaya düşmüş iki trans erkek. İkisi de rahim ve yumurtalıklarını aldırmayarak ve tüp bebek yöntemiyle kendi çocuklarına hamile kaldılar ve doğurdular.

Bu ülkede ise olan yasalar ve düzenlemeler herkesin heteroseksüel olduğu farz eder, yani sadece kadın ve erkek arasındaki cinselliği korur. Ataerkil toplum ve devlet de kadının bedeni üzerinde kontrol sağlamayı ister. Bekaret denen miti yayar (jinekolog bile bu zarın varlığı ve yokluğuna göre muayene eder), doğum kontrolünü kadının üzerine yıkar, kürtaj hakkını ya elinden alır ya da kısıtlar. Kısırlık durumunda milliyetçi damarı tutar başka etnik kökenden (ülkeden) sperm ve yumurta ile çocuk sahip olunulmasını engeller. Doğurmadan çocuk sahibi olmanın tüp bebek, evlat edinme gibi yolları bekar, genç, cinsel kimlikleri ve/veya cinsel yönelimleri farklı olan insanlara kapar. Kişilerin cinsel kimliklerinin bedenleriyle uyuşmadığı, farklı cinsel kimlikleri olan kişileri (transgender, genderqueer) ancak üreme hakkından vazgeçerse kabul eder, intersek bireyleri “düzeltilmesi gereken” olarak görür. .

Yukarıda bahsettiğim “iyi örnekler” LGBT hareketinin uzun yıllar süren çabaları sonucu gerçekleşti. Geç kalmış sayılmayız. Bu hızlı bilgi çağında elimizde çok fazla araç var. Bizim; cinsel kimlik ve cinsel yönelim , cinsel haklar politikaları yapanlar ve LGBTQI bireyler olarak (eğer varsa) bugüne yapılmış çalışmalara katkı sunmamız, yeni şeyler üretmemiz ve belki de lobi çalışmaları da yapmamız gerekiyor. Hali hazırdaki dayanışma çabalarımızı daha da kuvvetlendirmek, hedeflerimize bu konuyu da eklememiz gerekiyor.

Evet, bence “üreme hakları” da bir insan haklarından biridir. Bu hakları kullanmak veya kullanmamak kişinin tasarrufunda olmalıdır. Yani bizim de kendi bedenimiz üzerinde hakkımız olmalıdır.

Hiç yorum yok: